Bozkırdaki yangın: Kazakistan’ın renkli devrimi

Kazakistan’daki toplumsal hareketlilik bir anda tüm dikkatleri üzerinde topladı. Bölgeye dair analizleri önemle takip edilen isimler arasında yer alan Pepe Escobar, olup bitenler karşısında ihtiyatlı davranmak gerektiğini söylüyor.

Kazakistan'ın Almatı kentinde alevler içindeki Belediye Binasının önünde bir protestocu, 5 Ocak 2022. Fotoğraf: Dzhumayev/TASS

Editör’ün notu: Pepe Escobar’ın aşağıdaki yazısını, güncel gelişmelerin anlaşılmasına katkı sunmak maksadıyla paylaşıyoruz. Yazıda dergimizin editöryal politikasını yansıtmayan öğeler mevcuttur. Örneğin, “renkli devrim” tespiti, ayaklanmanın ardında yatan esaslı toplumsal dinamikleri görmeyi engellediği ölçüde sorunludur veya eylemler karşısındaki tavrı son derece tartışmalıdır. Öte yandan Escobar pek çok analistin ismini anmasa da yakından takip ettiği bir isim ve yazının önemi daha çok yazarın uluslararası siyaset açısından yaptığı gözlemlerden ileri geliyor. Aslında birkaç gün önceye kadar Kazakistan’da yaşananların jeopolitiğin konusu olup olmadığı bile tartışmalıydı. Zira daha çok iç siyasete ilişkin bir meseleydi. Fakat konu uluslararasılaştıktan sonra yeni bir boyut kazandı. Uluslararası siyasete dair aşağıdaki gözlemlerin son on yılda Suriye, Libya, Belarus ve Ukrayna’da yaşananların ardından soğukkanlı değerlendirme yapmak adına göz önünde bulundurmak gereken noktalar içerdiğini düşünüyoruz.


Bu kadar korku ve nefret sadece gaz nedeniyle mi? Pek sayılmaz.

Kazakistan, başta likit gaz fiyatlarının ikiye katlanarak litresi 20 rubleye çıkmasıyla (ki bu rakamı Rusya’daki 30 rublelik ortalama ile kıyaslayabilirsiniz) kelimenin tam anlamıyla bir anda şoka uğradı.

Bu gelişme ulusal ölçekte üst düzey işletmelerin merkezi Almatı’dan Aktau ve Atyrau gibi Hazar Denizi’nde kıyısı olan liman şehirlerine ve hatta eski adı Astana olan başkent Nur-Sultan’a kadar her yere yayılan eylemlerin kıvılcımı oldu.

Merkezî hükümet, gaz fiyatlarının litresini 8 rubleye düşürmek zorunda kaldı. Fakat bu sadece, daha düşük gıda fiyatlarını, aşı kampanyalarının sona ermesini, çocuk sayısı fazla olan annelerin daha erken yaşta emekli olmasını ve en önemlisi “Yaşlı adam gitmeli!” (Shal, ket!) sloganında cisimleşen rejim değişikliği talebini öne süren yeni protesto dalgasını tetiklemeye yaradı.

Bu “yaşlı adam,” 2019’da 29 yıllık iktidarın ardından başkanlıktan çekilmesine rağmen Güvenlik Konseyi’ne ve yerli ve yabancı politikaya yön vererek perde arkasındaki gücünü sürdüren 81 yaşındaki ulusal lider Nursultan Nazarbayev’den başkası değil.

Kaçınılmaz bir biçimde akla yeni bir renkli devrim olasılığı geliyor: Belki de Kazak ulusal bayrağının renklerini yansıtacak biçimde Turkuaz-Sarı bir devrim. Özellikle keskin gözlemcilerin, olağan şüpheli Amerikan elçiliğinin daha 16 Aralık 2021’de kitlesel protestolar hakkında “uyarı” yaptığını tespit etmesi akla bu ihtimali getiriyor.

Almatı’da Maydan mı? Evet, ama biraz karmaşık.

Almatı’da Kaos

Dış dünya için, Kazakistan gibi büyük bir enerji ihracatçısı gücün neden kendi nüfusu için gaz fiyatlarını arttırma ihtiyacı duyduğunu anlamak güç.

Nedeni dizginsiz neoliberalizm ve herkesçe bilinen serbest piyasa çakallıklarından başka bir şey değil. 2019’dan bu yana Kazakistan’da likit gaz elektronik olarak satılıyor. Dolayısıyla tüketimin fırlamasıyla, üreticilerin ürünü sürekli zararına satma riskiyle karşılaşması on yıllardır süregelen bir uygulama olan tavan fiyat kontrolünü kısa süre önce imkânsız hale getirdi.

Kazakistan’daki herkes özellikle dönüştürülmüş araçlarında likit gaz kullandığı oranda bir fiyat artışı bekliyordu. 2019 sonunda Almatı’ya yaptığım son seyahatte, şehir merkezine gitmek için beyhude bir biçimde taksi bulmaya çalışırken bana acıyarak söylediklerine göre Kazakistan’daki herkesin bir arabası var.

Protestoların petrol/gaz merkezi Mangyustau’yu sarsacak biçimde bu bölgedeki Zhanaozen şehrinde başlaması oldukça fikir verici. Hareketliliğin Merkezi’nin aniden, ülkenin gerçek iş merkezi, bozkırın göbeğinde hükümetin altyapı ağırlıklı metropolü olan, araba bağımlısı Almatı’ya dönmesi de yine aynı ölçüde fikir verici.

Başkan Kasım-Cömert Tokayev, ilk önce durum karşısında hayrete düşmüş göründü. Tavan fiyat uygulamasına dönüleceğini vadetti ve mevcut hükümetin topluca istifasını kabul edip çok da tanınmayan Başbakan Yardımcısı Alikhan Smailov’u yeni kabine kurulana kadar geçici başbakan olarak atarken Almatı ve Mangystau’da (daha sonra ülke genelinde) olağanüstü hâl/sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Ancak bunlar huzursuzluğu kontrol altına almaya yeterli değildi. Bunların hemen ardından, Almatı’da Akimat (hükümet veya valilik binası) fırtınası gerçekleşti; eylemciler askerlere ateş açtı, Taldykorgan’da Nazarbayev heykeli devrildi, Almatı’da da eski konutuna girildi, Kazakhtelecom tüm ülkede interneti kesti, Aktau’da Ulusal Muhafızların birkaç üyesi silahlı araçlarıyla birlikte eylemcilere katıldı, ATMler kapandı.

Daha sonra Almatı, tam bir kaosa sürüklendi ve uluslararası havaalanı da dahil olmak üzere şehir kelimenin tam anlamıyla eylemcilerin eline geçti. Örneğin çarşamba sabahında ekstra güvenlik önlemleri altında olan havaalanı, akşamında işgal altında bir bölgeye dönüştü.

Bu esnada Kazak hava sahası, Moskova ve Batı Avrupa’ya gitmek üzere yola çıkan özel jetlerin yol açtığı trafik nedeniyle hareketliydi. Kremlin, Nur-Sultan’ın Rusya’dan herhangi bir yardım istemediğini belirtse de kısa sürede Moskova’dan “özel bir delegasyon” geldi. Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, “Kazak dostların iç meselelerini bağımsız biçimde çözebileceğine inandıklarını” ihtiyatla vurguladı ve “dışarıdan herhangi bir müdahale gerçekleşmemesinin önemli olduğunu” ekledi.

Jeostratejik boyut

Her şey nasıl bu kadar hızlı kontrolden çıktı?

Şimdiye dek, Kazakistan’daki halef selef düzeni Kuzey Avrasya’da çoğunlukla bir başarı gibi görüldü. Yerel şefler, oligarklar ve komprador elitler kendi derebeyliklerini ve gelir kaynaklarını muhafaza etti. Ancak 2019’un sonunda ben Nur-Sultan’dayken, gelecekte kimi yerel aşiretlerin “yaşlı adam” Nazarbayev’e ve onun kurduğu sisteme karşı gelmesi durumunda ülkeyi ciddi problemlerin beklediğini gayrı resmi olarak söylemişlerdi.

Tokayev, kendisinden beklenen biçimde “iç ve dış provokasyonlara gelmeme” yönünde bildik çağrıyı yaptı ve aynı zamanda hükümetin “düşmeyeceğini” ifade etti. Fakat karmakarışık hale gelmiş sosyoekonomik problemleri çözmek için bir acil durum toplantısı yapmasına ve eylemcilerin tüm “meşru taleplerinin” karşılanacağını vadetmesine rağmen hükümet zaten düşüyordu.

Bu, en azından başlangıçta, klasik bir rejim değişikliği senaryosu olarak gerçekleşmedi. Tabloya, akışkan ve amorf bir kaos hali egemendi; kırılgan Kazak iktidar kurumları geniş toplumsal sorunları kavramaktan yoksundu. Yetkin bir politik muhalefet ve siyasal etkileşim [hâlâ] yok. Sivil toplumun kendini ifade edebileceği herhangi bir kanal da yok.

Dolayısıyla evet: Amerikan R&B şarkısından ilhamla “Devam eden bir isyan var” [theres a riot goinon]. Ve herkes kaybeden. Henüz net olmayan ise hangi çatışmalı aşiretlerin eylemleri alevlendirdiği ve iktidara gelmeleri halinde nasıl bir ajandaya sahip oldukları. Neticede, hiçbir “kendiliğinden” eylem tüm ülkede ve eş zamanlı biçimde bir gecede ortaya çıkamaz.

Kazakistan otuz yıl önce dağılan SSCB’den, Aralık 1991’de ayrılan son ülkeydi. Nazarbayev yönetiminde hemen kendilerinin “çok vektörlü” olarak tanımladıkları bir dış politika benimsemişlerdi. Şimdiye dek Nur-Sultan, 2013’te İran’daki nükleer programdan 2016’da Suriye savaşına dek pek çok tartışmada kendisini baş diplomatik aracı olarak başarılı biçimde konumlandırdı. Hedef Avrupa ile Asya arasındaki köprü rolünü pekiştirmekti.

Çin’in öncülük ettiği Yeni İpek Yolları veya Kuşak-Yol Projesi, Xi Jinping tarafından resmi olarak Eylül 2013’te Nazarbayev Üniversitesi’nde başlatıldı. Proje hızla, 2008-09 krizinin ardından ekonomiyi canlandırmak için Nazarbayev yönetiminde tasarlanan kamu harcaması projesi Nurly Zhol (Nurlu Yol) ve Kazakların Avrasya ekonomik entegrasyonuna dönük yaklaşımıyla da birleşti.

Eylül 2015’te, Pekin’de, Nazarbayev, Kazakistan’ı fiilen yeni Avrasya entegrasyon düzeninin merkezine çekerek Nurlu Yol’u Kuşak-Yol Projesi’yle uyumlu hale getirdi. Jeostratejik olarak, gezegendeki en uzun kara sınırına sahip ülke, Çin ve Rus vizyonlarının, Kuşak-Yol Projesinin ve Avrasya Ekonomik Birliği’nin (AEB) başlıca etkileşim bölgesi olmuştu.

Şaşırtma taktiği

Kazakistan, Çin’den çok Rusya için stratejik bir öneme sahip. Nur-Sultan 2003’te Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) anlaşmasını imzaladı. Ayrıca AEB’nin de temel bir üyesi. İki ülkenin devasa askerî-teknik bağları var ve Baikonur’daki uzay çalışmalarında stratejik iş birliği yürütüyorlar. Rusça ülkenin %51’i tarafından konuşulan bir resmi dil statüsüne sahip.

Kazakistan’da en az 3,5 milyon Rus yaşıyor. Eski sistemin nihayet çökmesi ve olası bir ulusal kurtuluş rengine çalan “devrim” durumundan bahsetmek için erken. Ancak bu gerçekleşse bile Moskova asla önemli düzeydeki politik etkisini kaybetmeyecektir.

Dolayısıyla acil problem, Kazakistan’da istikrarın sağlanmasıdır. Eylemler dağıtılmalıdır. Pek çok ekonomik taviz verilecektir. İstikrarı bozmaya dönük kalıcı bir kaosa tolerans gösterilemez ve Moskova bunun bilincinde. Yeni bir Maydan’ın ortaya çıkması söz konusu değildir.

Belarus denklemi güçlü bir elin nasıl mucizeler yaratabileceğini gösterdi. Yine de AEB anlaşmaları iç siyasi krizlerde yardım seçeneğini içermiyor ve Tokayev de [ilk etapta] böyle bir talepte bulunmaya eğilimli görünmedi.

Fakat daha sonra KGAÖ’yü düzeni sağlamak üzere müdahale etmeye çağırdı. Askerler tarafından uygulanan bir sokağa çıkma yasağı olacaktır ve hatta Nur-Sultan eylemlerin arkasında olduğu iddia edilen ABD ve İngiltere’nin ülkedeki varlıklarına el koyabilir.

KGAÖ Kolektif Güvenlik Konseyi Başkanı ve Ermenistan Başbakanı Nikol Pashinyan da durumu bu şekilde tarif etti: Tokayev, Kazakistan’ın “egemenliğine” ve “ulusal güvenliğine dönük başka şeylerin yanı sıra dış müdahalelerden kaynaklanan bir tehdit”e karşı çağrıda bulundu. Dolayısıyla KGAÖ durumu normalleştirmek amacıyla “sınırlı bir süre için barış gücü göndermeye karar verdi.”

İstikrarı bozan olağan şüpheliler iyi biliniyor. Bunların Kazakistan’ı sonsuza dek yangın halinde tutmaya yetecek erişim, politik etki ve yeterli miktarda Truva atına sahip olmaları mümkün değil.

En azından Truva atları ayan beyan ortada olacaktır. Tüm politik tutsakların derhal serbest kalması, rejim değişikliği, “saygın” vatandaşlardan oluşan bir geçici hükümet ve -elbette- “Rusya dahil tüm müttefiklerin çekilmesi” talebinde bulunuyorlar.

Daha sonra her şey, AB’nin Kazak makamlarını “barışçıl eylemlere saygı göstermeye” davet etmeleriyle gülünç bir saçmalığa dönüşüyor. Bunun anlamı tam bir anarşiye, hırsızlığa, yağmaya, yüzlerce aracın yok edilmesine, suikast silahlarıyla gerçekleşen saldırılara, ATMlerin ve hatta Almatı havaalanındaki Duty Free’nin tamamen yağmalanmasına izin vermek demek.

Rusça bir analiz, “internette isyancılara ait çok sayıda önceden hazırlanmış propaganda posteri ve bildirisi dolaştığını” ve “otoritelerin, tıpkı Lukaşenko’nun Belarus’ta yaptığı gibi ortalığı temizlemediğini” dile getirerek bazı temel noktaları ele almaktadır.

Şimdiye dek sloganlar, Kazakistan’a dönük bir “batı modeli”nden çok eşlilik ve Şeriat hukukunun övülmesine dek pek çok kaynaktan doğdu: “Henüz tespit edilebilen bir tekil bir hedef yok. Sonuç daha sonra gelecek ve bu genelde aynıdır; egemenliğin ortadan kalkması, dışarıdan yönetim ve nihayet, bir kural olarak, Rus karşıtı bir siyasi partinin oluşması.”

Putin, Lukaşenko ve Tokayev, Lukaşenko’nun girişimleriyle uzun bir telefon mesaisi yaptı. Tüm KGAÖ üyelerinin liderleri yakın temas halinde. Büyük bir “terörle mücadele operasyonunun” gereklerine uygun ana plan oluşturulmuş durumda ve bizzat General Gerasimov tarafından yönetilecek.

Şimdi iki farklı üst düzey istihbarat kaynağından öğrendiğim şu bilgileri karşılaştırın.

İlk kaynak gayet açıktı: tüm Kazak macerası, gelecek hafta Cenevre ve Brüksel’de gerçekleşecek Rusya/ABD-NATO görüşmelerinin hemen öncesinde, herhangi bir anlaşmayı önlemek üzere, yeni bir Maydan yaratmak maksadıyla MI6 tarafından desteklendi. Özellikle, “isyancılar” internetin kesilmesinden sonra bile ulusal koordinasyonlarını sürdürebildiler.

İkinci kaynak biraz daha incelikli: Olağan şüpheliler, Rusya’nın tüm sınırlarında kaos yaratmaya dönük yürürlükte olan stratejinin bir parçası olarak Doğu cephesinde büyük bir kargaşa yaratıp Rusya’yı kolektif Batı karşısında geri düşürmeye çabalıyor. Bu, akıllıca bir şaşırtma taktiği olabilir fakat Rusya askerî istihbaratı, oldukça yakından izliyor. Olağan şüphelileri düşününce bu durumu uğursuz bir savaş provokasyonu olarak değerlendirmekten daha iyi bir niteleme bulmak zor.


* The Saker’deki orijinalinden Ulaş Taştekin tarafından textum için çevrilmiştir.