Julian Assange’ı alıkoyan hukuk

İngiltere Yüksek Mahkemesi, ABD'nin WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange'ın iadesi için açtığı davada ABD lehine karar verdi. Başta ABD olmak üzere çok sayıda ülkenin savaş suçlarını açığa çıkardığı için uzun yıllardır hedefte olan Assange, 2012 yılında Londra Ekvador Büyükelçiliğine sığınmıştı. 2019 yılında tutuklanarak İngiltere'de cezaevine konulan Assange, bu kararın ardından her an ABD'ye iade edilme tehdidi ile karşı karşıya. CounterPunch'ta yayımlanan bu yazıda John Pilger, Assange'a yönelik son operasyonun bir muhasebesini yapıyor.

Mahkemeye götürüldüğü sırada Julian Assange. Fotoğraf: AFP

“Eğer cesaretimiz varsa, bize ne olup bittiğini görmek için dönüp kendimize bakalım.”
Jean-Paul Sartre 

Britanya Yargıtay’ının Julian Assange’ı “cehennem hayatı” yaşayacağı Amerika Birleşik Devletleri’ne iade etme yönündeki akla hayale sığmayan hükmünün akabinde Sartre’ın bu sözleri hepimizin zihninde yankılanmalıdır. Çünkü Assange’ın özgün, isabetli, cesur ve esaslı gazetecilik anlayışıyla işlediği suçun cezası budur. 

Mevcut koşullar altında, adli hata yetersiz bir terim. Geçen cuma günü Britanya’nın köhne yönetim biçiminin bir parçası olan peruklu saray mensuplarının, ocak ayında Amerika’da bir Bölge Mahkemesi yargıcının kabulüne karşı, Assange’ı Atlantik denizinin öte yakasında tam anlamıyla bir kabusun beklediği yönünde bir yığın delile paralel yapılan temyiz başvurusunu onamaları için geçen süre yalnızca dokuz dakikaydı. Ustalıkla tahmin edildiği üzere bu, Assange’ın kendi canına kıymasının bir yolunu bulacağı bir cehennem olacak.

Julian’ı muayene edip inceleyerek mustarip olduğu otizm ve Asperger sendromunu teşhis etmekle beraber Britanya’nın korkunç bir hapishanesi olan Belmarsh’ta çoktan kendini öldürmenin eşiğine gelmiş olduğunu ortaya çıkaran saygın kişilerin tanıklığı görmezden gelindi. 

Art arda yalan söyleyen ve kovuşturmanın maşası konumunda önemli bir pozisyona sahip dolandırıcı FBI muhbirinin Julian aleyhindeki kanıtları uydurduğuna dair son itirafı görmezden gelindi. Julian’a siyasi sığınma hakkı tanıyan Londra Ekvador Büyükelçiliğindeki İspanyol güvenlik firmasının, Julian’ın avukatlarını, doktorlarını ve ben dâhil olmak üzere sırdaşlarını gözetleyen bir CIA piyonu olduğunun ortaya çıkışı da görmezden gelindi. 

Gazeteciler tarafından, CIA’in Londra’da Julian’ı öldürmeyi planladığına yönelik son zamanlarda gerçekleştirilen ifşanın ekim ayında savunma avukatınca Yüksek Mahkemenin huzurunda defalarca tekrarlanması bile görmezden gelindi. 

Avukatların söylemekten hoşlandığı gibi bu “meselelerin” her biri kanunları uygulayan bir yargıcın yozlaşmış ABD Adalet Bakanlığı ve onun Britanya’daki tetikçileri tarafından Assange aleyhine açılan yüz kızartıcı davayı reddetmesi için tek başına yeterliydi. Amerika’nın Britanya merkez ceza mahkemesindeki geçen yılki adamı kıdemli avukat James Lewis, Viktoryen dönemde akıl hastalıklarının varlığını topyekûn inkâr etmek için kullanılan çağ dışı bir terime başvurarak Assange’ın “hasta numarası yaptığını” feryat ediyordu. 

Lewis’e göre, engin tecrübeleri ve bilgileriyle Amerika’daki barbar hapishane düzenini betimleyenler de dâhil olmak üzere savunma tanıklarının hemen her biri suistimal edilmeli, söyledikleri kesintiye uğratılmalı ve itibarsızlaştırılmalıydılar. Lewis’in arkasında oturup notlar ileten genç, kısa saçlı ve her hâliyle yükselişte olduğu belli Ivy League’den çıkma kişi onun Amerikalı kılavuzuydu. 

Gazeteci Assange’ın kaderinin dokuz dakikalık reddi esnasında, aralarında Assange’ın Ekvador Büyükelçiliğinden polis tarafından vahşice kaçırılmasını ayarlayan ve Boris Johnson’un eski dışişleri bakanı olan Sir Alan Duncan’ın can dostu Lord Burnett’in de olduğu Britanya’nın en kıdemli iki yargıcı, Bölge Mahkemesinde gerçekleşen önceki duruşmalarda ifade edilmiş bir dizi gerçeğin hiçbirine atıfta bulunmadılar. Aynı gerçeklerin duyulması için, tuhaf bir şekilde düşmanca tutumları olan yargıç Vanessa Baraitser’ın başkanlığını ettiği alt mahkemede mücadele edilmişti. Hapishanede kendisine verilen ilaçların yarattığı zihin bulanıklığından mustarip, adını hatırlamak için bile debelenen Assange’a karşı Baraitser’in takındığı aşağılayıcı tavır ise unutulamaz. 

Geçen cuma günü açıkça şok edici olan şey, kendi sözlerini sesli okuyan Yargıtay yargıçları Lord Burnett ve Lord Justice Timothy Holyrode’un Assange’ı yaşama, ölüme veya başka bir şeye gönderirken tereddüt etmemiş olmalarıydı. Cezada herhangi bir hafifletmeye gitmedikleri gibi olayın hukuksallığı veya en basitinden ahlakî yanıyla ilgili kafa patlattıklarına işaret edecek bir öneride de bulunmadılar. 

Yargıçların, Birleşik Devletler adına olmasa bile onun lehine verdikleri hüküm doğrudan Biden yönetimi tarafından ocak ayında adaletin galip geleceği düşünülürken çiziktirilen ve bariz biçimde hileli “teminatlar” üzerine dayanıyor. 

“Teminatlar” ise şunlar: Amerikan nezaretine alınmasından itibaren Assange, onu var olmayan bir kişiye [un-person] çevirecek Orwellvari Özel İdari Önlemlere [Special Administrative Measures- SAMS] tabi tutulmayacak; uzun süredir hukuk uzmanları ve insan hakları örgütleri tarafından yasa dışı bir “ceza ve kayıplara karışma çukuru” olduğu gerekçesiyle kınanan Colorado’daki ADX Florence Hapishanesinde hapsedilmeyecek ve cezasının kalanını tamamlamak için Avustralya’daki bir hapishaneye nakledilebilecek. 

Saçmalık yargıçların söylemeden geçtikleri yerde yatıyor. ABD “teminatlarını” önerirken Assange’ın kendini hapis edenleri memnun etmeyen bir şey yapması durumunda hiçbir şeyi garanti etmeme hakkını saklı tutuyor. Başka bir deyişle, Uluslararası Af Örgütü’nün de belirttiği gibi, ABD verilen her sözden dönme hakkını saklı tutuyor. 

Birleşik Devletler’in bunu yaptığına dair bir dolu örnek mevcut. Araştırmacı gazeteci Richard Medhurst’un geçen ay ortaya çıkardığı üzere David Mendoza Herrarte, İspanya’dan Birleşik Devletler’e, cezasını İspanya’da yerine getireceği “sözü” üzerine iade edilmişti. Medhurst’un iade edilmesinde İspanya mahkemeleri verilen sözü bağlayıcı kabul ettiler. 

Medhurst’un yazdığı üzere, “Gizli belgeler Madrid ABD Büyükelçiliği tarafından verilen diplomatik teminatları ve Birleşik Devletler’in iade koşullarını nasıl ihlal ettiğini ortaya çıkarıyor.” “Mendoza, Birleşik Devletler’de geçirdiği altı yılı İspanya’ya dönmeye çalışarak geçirdi. Mahkeme kayıtları gösteriyor ki Birleşik Devletler Mendoza’nın nakil başvurusunu defalarca reddetmiştir.”

Mendoza davasının ve Washington’un her zamanki ikiyüzlülüğünün farkında olan Yargıtay yargıçları, Julian Assange’a canavarca davranılmayacağı ile ilgili verilen “teminatları”, “bir hükümet tarafından diğerine verilen ciddi bir taahhüt” olarak nitelendiriyorlar. Eğer gözü doymaz ABD’nin bir kenara fırlatılan antlaşmalar ve körüklenen iç savaşlar gibi “ciddi taahhütlerini” burada sıralamaya kalksaydım bu makale sonsuza kadar uzardı. Tarihin bize öğrettiği üzere emperyal iktidarın yöntemi budur. Öncesinde Britanya’nın da yaptığı gibi, Washington dünyayı hep böyle yönetegeldi. 

Julian Assange’ın ortaya çıkardığı ve bunu yaparken modern zamanlarda herhangi bir gazetecinin belki de en büyük kamu hizmetini gerçekleştirdiği şey, bu kurumsal yalan ve ikiyüzlülük düzenidir. 

Julian, on yıldan fazla bir süredir yalancı hükümetlerin tutsağı oldu. Bu uzun yıllar boyunca, Amerika Birleşik Devletleri’nin Julian’ı ve WikiLeaks’i susturmak için yasayı manipüle etmeye çalıştığı birçok mahkeme salonunda bulundum. 

Olayın geldiği en tuhaf nokta, küçücük Ekvador Büyükelçiliği’nde ikimizin de elinde tuttuğu not defterleri aracılığıyla konuştuğu ve her yere yayılmış vaziyette bizi gözetleyen kameraların elimizle siper alarak yazmaya özen gösterdiği yazıları görmemesi için duvara yapışmak zorunda kaldığımız andı. Şimdi bildiğimiz üzere kameralar dünyanın en kalıcı suç örgütü olan CIA’in bir vekili tarafından kurulmuşlardı. 

Mevcut durum bana bu makalenin başındaki alıntıyı hatırlatıyor: “Eğer cesaretimiz varsa bize ne olup bittiğini görmek için dönüp kendimize bakalım.”

Jean-Paul Sartre bu sözü Frantz Fanon’un sömürgeleştirilmiş, baştan çıkarılmış, zorlanmış ve doğrudur ki korkutulmuş halkların iktidarı elinde tutanların emirlerini nasıl yerine getirdiklerine dair klasik çalışması Yeryüzünün Lanetlileri’nin önsözünde yazdı.

Aramızdan kim Julian Assange’ın hukuki kaçırılışı gibi destansı gülünç bir durum karşısında salt seyirci olarak kalmaktansa karşı koymaya hazır? Tehlikede olan, hem cesur bir adamın yaşamı hem de sessiz kalmamız durumunda aklımızla beraber, doğru ve yanlışı mevhumlarımızın ve hatta insanlığımızın fethidir. 


i) İngilizce metinde ancien regime olarak kullanılan tamlamayı ‘köhne yönetim biçimi’ olarak tercüme etmenin uygun olduğunu düşündüm. Makalenin orjinalinde bu tamlama, 1789 Fransız Devrimi öncesinin Fransa’da eskimiş ve işlevsiz kalmış devlet yapısını İngiltere’nin mevcut durumu için bir benzetme olarak kullanıyordu.  (ç.n.)

ii) Un-person: George Orwell tarafından ‘1984’ adlı romanda kullanılarak İngilizceye dahil edilen bu kelime romandaki baskıcı rejim tarafından sakıncalı bulunan kişilerin birden ortadan kaybolmalarını anlatmak için kullanılmıştı. (ç.n.)


*John Pilger’in CounterPunch‘ta yayımlanan bu yazısı, Arno Yeramyan tarafından Türkçeye çevrildi.