Bugün Gezi’yi televizyonlarda anlatmanın kenarından bile geçemiyorsanız, bunda Hatırla Sevgili’de kurulan anlatının da payı vardır. Elbette, çok kültürcülüğün apolitik de olsa iyi niyetlere sahip bir çerçeve olduğu düşünülebilir; tabi, bugün içinde yaşadığımız cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarından örülü olduğunu göz ardı
Filmleriyle, yazılarıyla, yaşamıyla ve siyasi duruşuyla sinema dünyasının en tartışmalı yönetmenlerinden biri olan Pier Paolo Pasolini, toplumsal normları yıkan, burjuva toplumu karşısına alan sinema anlayışı ile hafızalardaki yerini koruyor. Sinematek Sinema Evi'nin doğumunun yüzüncü yılı vesilesiyle yönetmenin tüm filmlerini izleyiciyle buluşturduğu ve
Geçtiğimiz günlerde Twitter gündemini abes bir tartışma işgal etti: “Eve temizliğe gelen gündelikçiye yemek verilmeli mi?” Abesliği bir yana bırakılırsa, memleketin sınıfsal-kültürel yarıklarına güçlü bir ışık tutuyordu bu tartışma: gündelikçi ile işvereni “özgürce” girdikleri düşünülen bir pazarlıkta eşitleyerek “aralarındaki sözleşme neyse o”
Nietzsche yıllar önce bir ikaz yükseltmişti: “Bir boşluğa uzun süre bakarsanız, boşluk da size bakmaya başlar.” Öyle görünüyor ki sinema da, zaman zaman, bakış açısına aldığı türlü krizlere gebe çağdaş toplumsallığımızın gerçekliğinin bir yansıması olmak ile bu toplumsallığın gerçekliğini yansıtan bir mecra
Herhalde teknolojinin hayatımızdaki en şahane “panzehir etkisi” insanları çalışmaktan özgürleştirme potansiyelini gerçekleştirmesi olurdu. Fakat görünen o ki bunun aksine doğru gelişmeler yaşıyoruz ve bu yaygınlaşacağa benziyor. Teknolojik yeniliklerin sağladığı zamandan ve enerjiden tasarruf etme imkânı, çalışanların lehine değil daha ziyade aleyhine sonuçlar
Hem olağan hem şok edici olması hem bir olgu hem de bir gerçeklik olması hem muazzam derecede öznel hem de bir o kadar bizden uzak olması ve en nihayetinde hem oldukça uhrevi hem de olabildiğine, dünyevi güçlerin tarih boyunca, ruhani idareyle uzun
Duygulanımsal ekonomi kavramı üzerinden baktığımızda günümüzde ne tür bir toplum ve onun ürettiği ne tür duygularla karşı karşıyayız? Mevcut ekonomik üretim ilişkilerinin yarattığı "güvencesiz öznellik", günümüz faşizminin temel bir bileşeni olabilir mi? "Duygulanımsal bir Ekonomi için Notlar" yazı dizisinin beşinci ve son
Emeğin kapitalizmdeki özgün biçimi olarak ücretli emek ne tür eksenlerde idare edilir, biçimlendirilir, dahası üretilir? Bu üretimin altında yatan duygulanımsal mekanizmalar nelerdir? Duygudurumumuza, başımıza gelen tekil bireysel olayların ötesinde, emeğin bu duygulanımsal kompozsiyonu ne ölçüde rengini veriyor? Mustafa Çağlar Atmaca'dan "Duygulanımsal bir
"Duygulanımsal bir Ekonomi için Notlar" yazı dizisinin üçüncü bölümünde Mustafa Çağlar Atmaca, kapitalist üretim ilişkilerinin kendini yeniden üretmesini sağlayan mekanizmaların izini, Marx ve Spinoza'nın açtığı ortak patikadan sürmeyi öneriyor. Bizi çalışmaya, emeğimizi satmaya, kapitalist üretim ilişkilerini sürdürmeye iten kapitalist zorun kendisini nasıl
Çoğu zaman birbirinin aksi duygular olarak kavradığımız korku ve umut, aslında tam da birbirini besleyen iki duygu olabilir mi? İktidarların, tebaalarını yönetilebilir kılmasında bu iki duygunun nasıl bir rolü vardır? Spinoza'nın, bir insanlık hâli diye sunduğu "ruhsal dalgalanma" (fluctuatio animi), duygusal belirsizlik
Duyguları neden dikkate almalıyız? XVII. yüzyıldan bir filozof güncel siyasal yaşantımızı anlamak için bize nasıl bir fayda sağlayabilir? Mustafa Çağlar Atmaca'dan "Duygulanımsal bir Ekonomi için Notlar" yazı dizisinin ilk bölümü...
Türkiye’de neoliberal kalkınma modeli 2010’larda bir zombiye dönüştü. Sermaye ve servet birikimi süreçlerini demokratik talep ve kısıtlardan izole etme uğraşı ile mevcut emek rejimi Türkiye’de neoliberalizmi hâlâ canlı tutuyor. Zombinin ölü kısmı ise bir zamanlar emekçi sınıflara verilmiş olan refah ve sınıf
2020 Avrupa Futbol Şampiyonası, 11 Haziran'da Türkiye ile İtalya arasında oynanan açılış karşılaşmasıyla başladı. Kıraç marşından Dardanel reklamlarına, ay yıldızlı festen maske üzerine iliştirilen bıyığa dek sadece bize has olmayacak zor bir yaz bizi bekliyor. Futbol endüstrisinin ataerkil ve ırkçı bir içerik
Karşımızdaki bu tabloda iş=yaşam denkliği kurmak hiç de abartılı olmaz zira kapitalist bir üretim biçiminde bir işte çalışmanın zorluklarından daha kötü olan bir işte çalışamıyor olmanın zorluklarıdır. Bu denklem, sadece işte çalışamamanın, ya da bununla beraber işte çalışmanın zorlukları sebebiyle değil, daha
Doğal afetler, yangınlar, savaşlar, pandemi ve elbette mücadele... Yüzyılımızın beşte birini geride bıraktığımız 2020, müstakil bir takvim yılından çok daha fazlasıydı. Onur Acaroğlu'ndan, salgının bile dizginleyemediği; Avrupa'dan Asya'ya, Afrika'dan Amerika'ya yayılan, dünyanın dört bir yanını kasıp kavuran isyanlara küresel bir bakış...
Türkiye’de münakaşa hürriyetinin geçirdiği dönüşümün son on beş yılına baktığımızda, Ahmet Emin Yalman’ın seksen yıl önce münakaşa hürriyetine dair değerlendirmelerinin, AKP iktidarının da kamusal alana içkin özgürlükleri kısıtlamak için başvurduğu iki temel gerekçede kendisini açığa çıkardığını görüyoruz.
İnsanın insanca yaşaması gerektiğine dair inancın lensleri gözlere takıldığında, belki de komplo teorisyenleri, normale dönüş taraftarlarından çok daha fazla organik olarak “aydınlanmış” görülmelidirler.
İntihar, son yıllarda sayısı giderek artan intihar haberleri üzerine bir kez daha ülke gündemine girdi. Yaşanan son tartışmalar üzerinden intiharları ele aldığı bu makalede Başak Coşkun, insanların neden intihar ettiği sorusundan önce “nasıl yaşadıkları” ve ölümle nasıl bir ilişki kurduklarını ele alıyor.
Türkiye’nin ilk kadın sosyalist milletvekili olmasının yanında ilk kadın siyasal parti genel başkanı ve ilk kadın sosyoloğu olma niteliklerini taşıyan Behice Boran, aynı zamanda Marksizm bilgisini Türkiye formasyon çözümlemeleriyle birleştirebilen ender sosyalistlerden. Gerek siyasal gerek kuramsal çalışmalarıyla Türkiye'de sosyalist mücadelenin önde gelen
Kapitalizme içkin ideolojik bombardıman ile gerçeğin öznelliği meselesi, birbirlerini durmadan yeniden üreten diyalektik bir süreçler bütününün oluşmasını sağlarlar. İşte tam olarak bu diyalektik yeniden üretme süreçlerini, kapitalizm lehine dengede tutan olgu, “öznel korku duvarları”dır.
26 Temmuz 1953. Batista Rejiminin stratejik noktalarından Moncada Kışlası’na Fidel ve arkadaşlarından oluşan 135 kişilik devrimci bir grup tarafından baskın düzenleniyor. Baskın, başarısızlıkla sonuçlanıyor. Fakat, 1 Ocak 1959’da zaferini bütün dünyaya duyuracak Küba Devrimci Güçleri, kurulacak yeni ülkenin ilk tohumlarını ekiyor. Küba'nın