“Teknoloji, İş ve Toplum” dosyamız için bir araya gelen editörlerimiz, dosyada yer alan çalışmaların bir şekilde temas ettiği emek, ücretli emek, güvencesizlik ve esneklik, kapitalist işin günümüzdeki görünümleri ve bunun toplumsal yansımalarına dair çok temel meselelere farklı hatlardan yaklaşımlar sunmaya çalışıyor. Kübra Altaytaş’ın sorularını yanıtlayan Mutafa Çağlar Atmaca ve Burak Ceylan, bu tartışma ile okuru dosya hazırlık çalışmalarına dâhil ediyor, tartışmaya davet ediyor.
Robotların ve yapay zekânın “akıl almaz” gelişiminin işlerimizi elimizden alacağına ilişkin anlatı artık hepimizin mâlumu. “Otomasyon ve İşin Geleceği” başlıklı kitabı yakınlarda Türkçeye çevrilen Aaron Benanav tam da buna itiraz ediyor: Ona göre, işimizi elimizden alan robotlar falan değil; eskiden olduğu veya olması gerektiği kadar hızlı iş yaratamayan ve kalıcı bir iş ve ekonomik güvenlik duygusu oluşturamayan kapitalizm, sorunun ta kendisi. Kitabının çevrilmesi münasebetiyle görüştüğümüz Aaron Benanav, otomasyonun iktisadi tarihinden Evrensel Temel Gelir’e, teknolojinin komünist toplumun inşasındaki rolünden bu gelişimin Küresel Güney üzerindeki özgün etkilerine kadar birçok konuda Mustafa Çağlar Atmaca’nın sorularını yanıtlıyor.
ODTÜ’de araştırma görevlisi olarak çalışan sosyolog Sibel Bekiroğlu ve siyaset bilimci Mehmet Mutlu, haklarında yürütülen hukuksuz dava süreci bahane edilerek 9 Haziran’da açığa alındı. ODTÜ yönetimi tarafından ellerine tutuşturulan hitapsız, imzasız bir belgeyle öğrendikleri bu açığa alınma haberine karşı üniversite yönetimi ile bir görüşme talebiyle 20 Haziran’dan bu yana Rektörlük önünde nöbetteler. Sibel’i ve Mehmet’i nöbet alanında ziyaret ettik. Birinin elinde Ernst Bloch’tan Umut İlkesi, öbüründe Yaşar Kemal’den İnce Memed, ODTÜ Rektörlüğü önündeki merdivenlerde oturuyoruz. Yaşanan hukuksuz süreci, üniversiteye dönük saldırıları ve hepimizin ortak hikâyesini konuşuyoruz…
“Sandık, Sokak ve Ötesi: Türkiye’de Siyasallaşma Biçimleri” başlıklı dosya kapsamında Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Hem Türkiye’de emekçi sınıfların siyasete yaklaşımını hem de halkçı-demokratik güçlerin önümüzdeki sürece nasıl yanıt verebileceğini konuştuk. Bir solukta okunacak bu söyleşide Gürkan, hem mevcut iktidarın ‘olağanüstü’ adımları karşısında gelişecek ittifaklara hem de son dönemde yükselen fiili direnişlere dönük sorularımızı yanıtladı.
İşçi sınıfının siyasal eylemselliği üzerine odaklanan bu söyleşide konuğumuz, son zamanlarda gelişen işçi direnişlerinin etkin isimlerinden biri olan Umut-Sen Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu. Halil Can İnce ve Ulaş Taştekin’in yürütücülüğünde gerçekleşen bu söyleşide Aksu, direnişçi işçilerin siyasetle ilişkisine ve özellikle Anadolu’daki işçilerin karşı karşıya kaldığı cendereye ilişkin sorularımıza içtenlikle yanıt veriyor.
Geçtiğimiz dönemin başında üniversite öğrencilerinin “Barınamıyoruz” eylemleri ile gündemin ilk sırasına yerleşen konut sorunu, büyükşehirler başta olmak üzere yurdun dört bir yanındaki yurttaşların başlıca gündemlerinden biri olmayı sürdürüyor. Kentsel hizmetlere ve kamusal mekânlara erişimin yeterince adil olmadığı bir durumda “emlak olarak konut”, kiracılığı nasıl güvencesizleştiriyor? ‘Yaşanabilir’ bir konut nasıl olmalı? Ama daha da önemlisi, biz onu nasıl savunacağız? Mekânda Adalet Derneği’nden Bahar Bayhan yanıtlıyor.
Yoksulluğu toplumun dışında, marjinal bir olgu olarak ele alan ana akım sosyal bilimler literatürünün önemli bir bölümü onu bireyin kendi tercihlerinin bir sonucuna indirger. Ahmet Haşim Köse ve Serdal Bahçe ile yaptığımız bu söyleşi, yoksulluğu konuşmak için öncelikle “nasıl bir toplumda yaşadığımızı” sormak gerektiğine yapılan vurguyla, yoksulluğun kapitalist bir toplumdaki kendine özgü biçimlerine dikkat çekiyor. Köse ve Bahçe, yoksulluğu kendi başına bir olgu, yoksullaşmayı ise bireysel tercihlerin bir sonucu olarak ele almak yerine onun, tarihsel olarak işçileşmenin ayrılmaz bir dışa vurumu olduğuna işaret ediyor.
Pandemi sürecinde unutulanları, açlıkla salgın arasında yaşam mücadelesi vermeye mecbur bırakılanları hatırlamak ve hatırlatmak, toplumun en temel sorunlarının başında gelen yoksulluğu gündeme getirmek bugün her zamankinden daha önemli. Biz de pandemi sürecinde böyle bir mücadelenin sahadaki en aktif unsurlarından biri olan Derin Yoksulluk Ağı ile görüştük.
‘Neoliberalizm özel dizisi’nin beşinci ve son söyleşisinde konuğumuz Sungur Savran ile ‘Arap Baharı’ndan Gezi’ye, 2008 krizinden küresel otoriterleşme dalgasına, pandemiden ‘kapitalizmin geleceği’ tartışmalarına uzanan bir dizi başlıkta neoliberalizmi ve ona karşı verilen mücadeleleri konuştuk.
‘Neoliberalizm özel dizisi’, Susanne Soederberg’in konuk olduğu ‘refah’ tartışması ile sürüyor. Urban Displacements başlıklı kitabı yakın zaman önce yayımlanan Soederberg ile konut sorununun siyasal iktisadından borçlanmanın jeopolitikasına uzanan bir dizi başlıkta neoliberalizmi konuştuk.
Bir önceki başlığını Intan Suwandi ile ‘emperyalizm’ tartışmaları ekseninde gerçekleştirdiğimiz ‘Neoliberalizm özel dizisi,’ Galip Yalman’ı ağırladığımız ‘otoriterleşme’ söyleşisiyle devam ediyor. Dizimizin üçüncü bölümünde neoliberalizmin ilk yıllarından pandemi dönemine süregelen, kürenin dört bir yanında gözlemlediğimiz otoriterleşme eğilimlerini konuştuk.
Türkiye sosyalist hareketinin önemli isimlerinden Hikmet Kıvılcımlı üzerine yazdığı “Barbarın Tarihi, Ezilenin Dini: Hikmet Kıvılcımlı’da Tarih ve Din” başlıklı kitabı geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan Canan Özcan Eliaçık ile kitabı vesilesiyle Kıvılcımlı üzerine konuştuk.
Pınar Bedirhanoğlu ile gerçekleştirdiğimiz ‘Neoliberalizm ve Devlet’ başlıklı söyleşi ile başladığımız ‘Neoliberalizm özel dizisi’, Intan Suwandi’nin konuk olduğu ‘Emperyalizm’ tartışmasıyla devam ediyor. Neoliberal küreselleşme sürecinde emperyalist sömürü ilişkilerinin nasıl bir dönüşüme uğradığı üzerine odaklanan söyleşi, küresel iş bölümünün güncel görünümlerinden Covid-19 sonrası dünyaya bir dizi alt başlığa uzanıyor.
Beş başlıktan oluşacak ‘Neoliberalizm özel dizisi’nin ilk konuğu Pınar Bedirhanoğlu. Kapitalist devletten modern devlet biçimine; toplumun siyasal İslamcı dönüşümünden yolsuzluğa; finansallaşma ile dönüşen sınıf ilişkilerinden emeğin mücadelesine uzanan geniş bir düşünsel çerçevede kendisi ile ‘neoliberalizm ve devlet’i konuştuk. Üstünde çokça durulan ama bir türlü fikir birliğine varılamayan devlet-pazar-toplum üçgenine dair bu derin tartışmanın, birçok kafa karışıklığını gidereceğini umuyoruz.
Bu söyleşi dizisi ile çelişkileri her geçen gün derinleşen toplumsal gerçekliğimizi tartışırken aynı zamanda sınıfsız bir toplumun inşasında gereksindiğimiz kuramsal gereçleri gözden geçirmek isteğindeyiz.
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyeleri Ömür Birler, Mustafa Kemal Bayırbağ ve Tarık Şengül ile ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Barış Mücen’in katıldığı yuvarlak masa toplantısında üniversite fikrini, piyasalaşan akademiyi ve virütikleşen mücadeleyi konuştuk.
Textum Dergi olarak bulunduğumuz yeri -üniversiteyi- sorgulamayı hedeflediğimiz bu dosyamızda bilimsel, özgür, demokratik bir üniversite fikrini canlı tutmak amacıyla Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA), Sokak Akademisi ve Kültürhane gibi farklı biçimlerde kurulan, bilgi üretimine ve paylaşımına ilişkin çeşitli düşünce kaynaklarından beslenen; ancak tüm farklılıklarına rağmen bilgiyi, formal eğitim süreçlerinin ve kurumlarının dışında bir dayanışma fikri içerisinde üretmeye ve paylaşmaya çalışan deneyimleri bir yuvarlak masa etrafında bir araya getirdik.
Bugün Sci-Hub bilimsel bilgi açısından hatırı sayılır bir öneme sahip. Özgürce bilgi üretebilmek ve hâlihazırda üretilmiş olan bilgiye erişim sağlayabilmek için, üniversite öğrencilerinden öğretim görevlilerine bilim komünitesinin parçası olan birçok insanın yolu Sci-Hub’tan geçmek durumunda. Bilimin yoluyla bizim yolumuzu Sci-Hub’da kesiştirenleri, kurucusu Alexandra Elbakyan ile konuştuk.
Dr. Deniz Parlak ile kitabı “Laikleşme Sürecinde Camiler: Geç Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e” üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşide, hem Türkiye’de laikleşme tartışmasına hakim paradigmalardan sıyrılarak eleştirel bir bakış açısı sunmanın imkanlarını hem de 2020 Türkiye’sinde laikliğin anlamını iktidar ve sermayenin din ile ilişkisi, eğitim, kadın mücadelesi ve Ayasofya meselesi gibi güncel sorular etrafında değerlendirmeye çalıştık.
Türkiye’de müziğin toplumsal mücadelelerle olan köklü ilişkisi, muhalif müzik üzerine yapılacak bir tartışma ve anlamlandırma çabasını değerli kılıyor. Bu çaba, ‘muhalif’ kelimesinin negatif anlamına (“itiraz eden”) karşın aynı zamanda geleceğe yönelik kurucu bir etkisi olması bakımından da önemli. Bugün böyle bir çabanın yürütücülerinden olan Helezonik Kreşendo ile muhalif müziği ve “ona açılan kapıları” konuştuk.