//

Pandemide Unutulanlar: Derin Yoksulluk Ağı ile Söyleşi

Pandemi sürecinde unutulanları, açlıkla salgın arasında yaşam mücadelesi vermeye mecbur bırakılanları hatırlamak ve hatırlatmak, toplumun en temel sorunlarının başında gelen yoksulluğu gündeme getirmek bugün her zamankinden daha önemli. Biz de pandemi sürecinde böyle bir mücadelenin sahadaki en aktif unsurlarından biri olan Derin Yoksulluk Ağı ile görüştük.

Fotoğraf: Derin Yoksulluk Ağı

Pandemi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yoksulluğu arttırdı. Metropoll Araştırma’nın Nisan 2021 raporuna göre yüzde 26,6’lık kesim temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor. Yüzde 53,6’lık kesim ise yalnızca beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bu veriler, pandemi sürecinde Türkiye’de derin yoksulluğun oldukça ciddi bir sorun haline gelmiş olduğunu gözler önüne seriyor. Hükümetin pandemi sürecinde derinleşen sorunlara karşı uyguladığı destek paketlerinin öncelikli olarak sermaye kesimlerini gözettiğini hatırlayacak olursak, pandemi ile birlikte günlük geçim olanaklarını dahi kaybetmiş olan ve derin yoksullukla karşı karşıya kalan insanların kaderlerine terk edildiğini söylemek mümkün. Hükümet açısından yoksullukla mücadele, siyasal destek elde etmeye yönelik bir sadaka yönetimine dönüşmüşken, yoksulluğu yaşayanlar açısından bir yaşam mücadelesi halini almıştır.

Unutulmamalıdır ki yoksulluk olgusu, onu anlamaya, tanımlamaya ve kategorize etmeye yönelik entelektüel çabaların da ötesinde toplumun önemli bir kesimi için her gün deneyimlenen bir gerçekliktir. Bu gerçekliği görünür kılmak ve yoksullukla mücadelenin, yoksulluğu sürdürmeye değil onu ortadan kaldırmaya yönelik bir mücadeleye dönüşmesini sağlamak günümüz toplumunun en acil sorunlarından biridir. Pandemi sürecinde unutulanları, açlıkla salgın arasında yaşam mücadelesi vermeye mecbur bırakılanları hatırlamak ve hatırlatmak, toplumun en temel sorunlarının başında gelen yoksulluğu gündeme getirmek bugün her zamankinden daha önemlidir. Biz de pandemi sürecinde böyle bir mücadelenin sahadaki en aktif unsurlarından biri olan Derin Yoksulluk Ağı ile görüştük. Yoksullukla mücadelede “acil müdahale ilkesini” gözeten bir sivil dayanışma ağı olan Derin Yoksulluk Ağı’ndan Nilüfer Çomak ile Türkiye’deki yoksulluğun güncel görünümüne ve bu süreçte sahada yürüttükleri çalışmalara dair bir söyleşi gerçekleştirdik.

Yoksulları nasıl tespit ediyorsunuz? Türkiye’de yoksulluğu; sınıf, cinsiyet ya da etnisite bağlamında tanımlayabilir miyiz? Diğer bir ifadeyle, size göre Türkiye’nin yoksulları kimlerdir? 

Derin Yoksulluk Ağı, yoksulluğu kişilerin açlık sınırının altında olup en temel haklarına dahi erişemedikleri, sosyal dışlanma ve eşitsizliğin sebep ve sonuç olduğu bir durum olarak tanımlamaktadır. Ağımızın kurucusu Hacer Foggo’nun 20 yılı aşkın süren saha çalışmaları ve hayata geçirdiği projeler kapsamında İstanbul’da yoksullukla mücadele eden kişilerle iletişim halindeydik. 2019 Aralık ayında iletişimde olduğumuz kişilerin ülkenin ekonomik durumu sebebiyle giderek daha derinleşen bir yoksullukla karşı karşıya kaldıklarını görünce bu alanda araştırma ve savunu yapma amacıyla bir araya gelmiştik. Pandemi ile birlikte zorunlu eve kapanma dönemi başladığında iletişimde olduğumuz haneler “komşuda bile yemek kalmadı” benzeri söylemler ile aslında açlık sınırında olduklarını belirttiler. Bizler de Derin Yoksulluk Ağı’nı kurarak araştırma ve savunu yapmanın yanı sıra, derin yoksullukla mücadele eden hanelere de destek olmayı amaçladık.

Derin Yoksulluk Ağı kurduğu dayanışma modeli ile hanelere temel ihtiyaç desteği sağlamaya başladığında ağın iletişim bilgileri İstanbul geneline ve hatta ülkenin çeşitli yerlerine de hızla yayıldığı için ailelerden de bizlere ulaşanlar oluyor. Kapasitemizin yettiği ölçüde, iletişime geçtiğimiz haneler ile görüşmeler gerçekleştirerek onların yoksulluk durumunu tespit etmekle birlikte kayıt altına da almaktayız. Şu anda İstanbul’da 34 ilçede 3000’nin üzerinde hane ile dayanışma içerisindeyiz. Bu hanelerin hepsi ile telefonla veya yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdik, yeni kayıt için de bize her gün aileler ulaşmakta.

Bizim dayanıştığımız, derin yoksullukla mücadele eden kişiler çiçek satarak, kâğıt toplayarak, seyyar satıcılık yaparak, tekstilde ya da başka şekilde kayıt dışı çalışan, günlük geçinen, düzenli bir geliri olmayan ya da asgari ücretle geçinen bireylerdir. Türkiye’de özellikle son yıllarda orta sınıfın hızlıca erimesi aslında birçoğumuzun yoksullaşmasına sebep oldu. Bizim deneyimlerimiz kapsamında genel bir sınıflandırmanın zor olduğunu söyleyebiliriz. Sahadaki gözlemlerimize göre ise evsizler, yalnız ebeveynler, öğrenciler, engelliler, yaşlılar, çocuklar, mülteciler, işsizler, küçük esnaf, seyyar satıcılar, müzisyenler, kağıt toplayıcılar, çiçekçiler pandemi sürecinde Türkiye’de yoksul sınıfın içine girmektedir.

Pandemi döneminde işsiz kalan, ücretsiz izne ayrılan, gündelik işlerde güvencesiz bir şekilde çalıştığı için geçimini sürdüremeyenlerle; diğer bir ifadeyle, pandemi sürecinin yoksullaştırdığı (ya da mevcut yoksulluk durumunu daha da derinleştirdiği) kesimlerle dayanışma amacıyla Mart 2020’den beri “Evden Değiştir Dayanışma Kampanyası” adlı bir çalışma yürütüyorsunuz. Bu kampanya sürecinde desteğe en çok ihtiyaç duyanlar kimlerdi? Bu kimseler pandemiden önce yaşamlarını nasıl idame ettiriyorlardı?

Bu hanelerin hemen hemen hepsi pandemi öncesinde de yoksullukla mücadele etmekteydi. Fakat bir şekilde, gündelik işlerde çalışarak, komşudan yardım alarak veya bakkala veresiye yazdırarak da olsa geçimlerini sağlayabiliyorlardı. Fakat Mart 2020’deki kapanma, gittikçe derinleşen yoksulluğa ciddi bir ivme kazandırdı. Komşuda da yiyecek kalmadı, veresiye yazdırdıkları bakkaldan da biriken borçları sebebiyle bir şey alamaz duruma gelindi. Kentin içine hapsolmuş, kimsenin görmediği bu kişiler açlıkla yüz yüze geldiler. Hanelerin %6’sında haneye gelir getirenin yalnızca hanedeki çocuk olması, hanelerin bazılarında ekonomik yükü çocukların da üstlendiğini gösteriyor.

Yine araştırmamızın sonuçlarına göre hanelerin %50’sinin pandemi sürecinde herhangi bir sosyal desteğe erişemediğini görmekteyiz. En yoğun destek talebi çok çocuklu hanelerden gelirken, gıdadan sonra en çok destek ihtiyacının bebek bezi ve bebek mamasına yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Yalnız yaşayan çocuklu kadınlar ve yaşlılar da kampanya sürecinde en çok desteğe ihtiyacı olan grup içinde. Maske ve dezenfektana erişimin olmaması, sokağa çıkma kısıtlamalarının kişilerin günlük işlerini yapmalarına engel olması gibi nedenlerle gıdaya erişim ve temel bakım ihtiyaçları ön plana çıkıyor.

Fotoğraf: Derin Yoksulluk Ağı

Önceki soru kapsamında evsizlerle ilgili ne söylenebilir? Söz gelimi, bu süreçte evsizlere de ulaşma ve destek sunma şansınız oldu mu?

DYA olarak hane bazlı destek ilettiğimiz için evsizlerle birebir çalışmamız olmadı. Fakat dayanıştığımız ailelerden evsiz kalanlar olduğundan, onların barınma ihtiyaçlarının giderilebilmesi için kira ve fatura desteği sağladığımız zamanlar oluyor. Aynı zamanda saha gözlemlerimize göre gizli bir evsizliğin varolmaya başladığını da söyleyebiliriz. Dayanıştığımız hanelerden bazıları, yaşadıkları gecekondunun veya barakanın kirasını ödeyemedikleri için her ay başka bir yerde kalmaya mecbur bırakılıyorlar. Kirayı karşılayamadıkları için sürekli ev değiştirdikleri bu duruma gizli evsizlik demekteyiz.

Çimenev Bilim Sanat Merkezi ve Açık Alan Derneği’nin pandemi öncesinde yapmış olduğu çalışmalarla ilişki kurduğunuz haneler vardı. Bunun yanı sıra Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırması kapsamında İstanbul’un pekçok ilçesinden 103 katılımcıyla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdiniz. Bu süreçte doğrudan temas ettiğiniz insanlarla sahada ne tür bir karşılaşma yaşadınız? Görüşme yaptığınız insanların size ve yapmış olduğunuz çalışmaya yönelik tepkileri ve bunu anlamlandırma biçimlerine dair ne söyleyebilirsiniz?

Çimenev bünyesindeki çalışmalarımızın yanında Hacer Foggo’nun 20 yılı aşkın süredir sahayla kesilmeyen ilişkisi, sahayla doğrudan bir temas kurmamızın önünü açıyor. Bunun yanında asıl olarak Derin Yoksulluk Ağı’nın Mart 2020’de hızlı aksiyon alarak bir dayanışma modeli kurması, #evdendeğiştir kampanyamız kapsamında insanları harekete geçirerek sanal market yoluyla ailelere direkt gıda desteğinin sağlanması, birlikte dayanıştığımız hanelerle aramızda bir güven inşası oluşturdu. Bu sebeple araştırma sürecinde hanelerle yapılan görüşmeler aslında dışarıdan bir yabancının gelmesinden ziyade dayanıştıkları bir grup insanla görüşmeler gerçekleştiriliyor olarak algılandı. Bizim de amacımız zaten bu yöndeydi. Araştırmamızın çıktılarının uzun vadede yoksulluğu önleyici politikaların önünü açmasını hedefliyoruz.

Görüştüğümüz bireylerle aramızda kurduğumuz dayanışma ilişkisi sayesinde kişiler bizlerden yalnızca maddi destek talep etmek zorunda kalmıyor, yaptığımız savunu faaliyetlerinin de farkındalar. Bu sayede başlattığımız dayanışma modeli giderek genişlemekte. Destekte bulunduğumuz bir kişi bizi arayarak, bizim aracılığımızla giden gıda desteğini aldığı sırada, sokakta tanımadığı fakat çocuğuyla birlikte zor şartlar altında yaşadığını gördüğü yalnız bir anneye kendi paketinden destekte bulunduğunu belirtmişti.

Hane içi tüketim alışkanlıklarına baktığımızda, kadınların %82’si hijyenik pede erişemezken, hane içinde de tercih yapılması durumunda kendi ihtiyaçlarını karşılamak yerine çocuklarının bez ve mama ihtiyaçlarını karşıladıklarını görüyoruz.

Kadınların yoksulluğu deneyimleme biçimleri ve özellikle pandemi ile birlikte derinleşen ve hane içine sıkışan yoksullukla baş etmeye yönelik çabalarına ilişkin sahada ne tür gözlemler edindiniz?

Kadın yoksulluğu deneyimini çok katmanlı bir olgu olarak ele almalıyız. Derin yoksullukla mücadele eden kadınlar cinsiyet temelli ayrımcılığa da maruz kaldıklarında yoksulluk döngüsünün kırılmasının daha da zorlaştığını gözlemliyoruz. Pandemi maalesef bu durumu daha da içinden çıkılamaz hale getirdi. Hane içi tüketim alışkanlıklarına baktığımızda, kadınların %82’si hijyenik pede erişemezken, hane içinde de tercih yapılması durumunda kendi ihtiyaçlarını karşılamak yerine çocuklarının bez ve mama ihtiyaçlarını karşıladıklarını görüyoruz. Özellikle bebeklerine yeterli besinleri temin edemeyen birçok kadının bebeklerini şekerli su ile beslemeye başladıklarını gözlemledik. Bu durum bebekler için hayati risk teşkil ediyor fakat kadınlar başka çarelerinin olmadığını belirtiyorlar.

Çalışamayan kadınların yüzde %55’i çocuk bakımı sebebiyle çalışamadıklarını belirtiyorlar. Bu durum kadınların evlere hapsolmalarına sebep oluyor. Çalışmak zorunda kalan kadınlar ise pandemi öncesinde devam ettirdikleri işleri, sosyal dışlanma ve ayrımcılık sebebiyle devam ettiremediklerini dile getiriyor. Birçok kadın yoksulluk koşullarıyla baş edebilmek için evlere temizliğe gittiklerinde kazandıkları günlük gelir ile malzeme alarak el işi ürünler üretip onları sokakta satmaktaydı. Pandemi sürecinde ise yoksulların hijyenik olmayacağı ön yargısı sebebiyle sokakta yaptıkları satış azalırken evlere temizliğe de çağrılmadıklarını belirtiyorlar.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki Derin Yoksulluk Ağı ile ilk iletişime geçenler genellikle hanedeki kadınlar oluyor. Bunu da bir baş etme yöntemi olarak ele alabiliriz. Saha görüşmeleri yaptığımız veya haneler içinde iletişimde olduğumuz kişilerin çoğunluğunun kadın olması, hane içi bakım yükünü kadınların daha çok üstlendiğini gösteriyor. Dolayısıyla yoksullukla mücadeleyi de kadınlar üstleniyor. İletişim numaralarımız genellikle kadınlar arasında yayılsa da iletişim halinde olduğumuz erkekler de bulunmakta. Sayılarının nispeten az olması onların yoksulluk noktasında iletişim kurmaktan çekinmelerinden ziyade daha az sorumluluk yüklendiklerini gösteriyor.

Fotoğraf: Derin Yoksulluk Ağı

Derin Yoksulluk Ağı, yoksulluğu “kişilerin temel hak ve ihtiyaçlarına erişimlerinin kısıtlanmasının yanında ekonomik, sosyal, politik ve kültürel haklarına ulaşımlarının da engellendiği bir olgu olarak” tanımlıyor; diğer bir ifadeyle, yoksulluğun bir tür “eşitsizlik” ve “insan hakları ihlali” olduğunu vurguluyor. Buna göre yoksulluğun bir tür hak mücadelesi çerçevesinde aşılabileceğini düşünüyor musunuz? Yoksullukla mücadelede sivil toplumun giderek artan rolüne ilişkin ne düşünüyorsunuz?

Evet bahsettiğiniz gibi bizler yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak ele almaktayız. Çünkü derin yoksullukla mücadele eden bireyler sağlık, barınma, yeterli beslenme, eğitim gibi temel haklarına erişememektedirler. Bu durumun yarattığı eşitsizlik, yoksulluğun hanede nesilden nesile miras kalmasına sebep oluyor. Yoksulluğu bir tür hak mücadelesi çerçevesinde ele almak, yoksulluğu kalıcı olarak önlemeye yönelik bütüncül ve kalıcı politikaların gerçekleştirilmesinde önemli rol oynuyor. Yoksulluğa yönelik politikalar sadece yardım temelinde kalmazsa, bireylerin eğitim ve istihdamlarına yönelik uzun süreli çalışmalar yürütülürse, derin yoksulluk koşullarında yaşayan kişilerin kendilerine miras kalan yoksulluk döngüsünü kırabileceğine inanıyoruz. Bu sebeple özellikle eğitim ve istihdama yönelik uzun süreli takiplerin yapıldığı ve sürdürülebilirliğin sağlandığı politikalara ihtiyaç duyulmakta. Tecrübelerimiz bize gösteriyor ki; eğitimi destekleyici faaliyetler yürüterek, okul-aile-öğrenci iş birliğinde bütüncül takip sağlandığında çocuklar eğitimlerine devam ediyorlar ve hayata güvenle tutunuyorlar.

Sivil toplum, yoksulluğu önlemeye yönelik daha hızlı aksiyon alabilecek mekanizmalara sahiptir. Yoksullukla mücadele eden hanelere yönelik sivil toplum tarafından yapılan desteklerde “hak temelli” bakış açısının unutulmamasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu doğrultuda sivil toplum kuruluşlarına düşen rol, temel haklara erişimi olmayan, derin yoksulluk yaşayan bireyleri destekleyecek projeler üretmek, derin yoksulluk için kalıcı çözüm yaratacak öneriler geliştirmek, raporlamak ve bu önerilerin hayata geçmesini takip etmektir.

Bu süreçte en hayati bulduğumuz öneri ise en az bir yıl süreyle olmak üzere, ailelerin temel hak ve ihtiyaçlarına erişimlerini garanti altına alacak temel gelir uygulamasının başlatılması.

Pandemi döneminde yoksullukla mücadele kapsamında kamu kurumlarına ve yerel yönetimlere yönelik bir açık çağrıda bulunmuştunuz. Sözü edilen kurumlardan bu çağrıya herhangi bir karşılık aldınız mı? Taleplerinizi bir kez de buradan yinelemek ister misiniz?

Yayınladığımız Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim raporunda yerel yönetimler için kriz dönemi acil müdahale ve sosyal destek önerilerinde bulunduk. Yayınlanan raporu yerel yönetimlere ayrıca basılı olarak ilettik ve birkaç olumlu dönüş aldık. Bu kapsamda bazı belediyeler ile derin yoksulluk yaşayan bireyleri destekleyecek çalışmalar yürütmekteyiz. Ancak bu durumun kalıcı olabilmesi için ülke genelinde bütüncül ve önleyici politikaların geliştirilmesinin zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple taleplerimizi bir kez daha belirtebiliriz.

Bu kriz sürecinde günlük, güvencesiz işlerde çalışanlara, işini kaybetmiş veya pandemi döneminde işini sürdüremeyen kişilere sabit yıllık gelir verilmesinin hayati olduğuna inanıyoruz.

Bu süreçte hükümet, yerel yönetimler veya sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleşecek sosyal destek çalışmalarının, kişilerin insan onuruna uygun şekilde, temel ihtiyaçlarına erişimlerinin kısıtlanmasının insan hakkı ihlali olduğu kabulüyle gerçekleştirilmesini önemsiyoruz.

Çağrımızda da belirttiğimiz gibi merkezi yönetimin ve yerel yönetimlerin bu olağandışı süreçte yapabilecekleri üzerine önerilerimiz:

  1. Pandemi döneminde düzenli geliri olmayan kişilerin fatura ödemeleri için af çıkarılması,
  2. Uzaktan eğitime erişemeyen çocukların yaşadığı mahallelerde çocukların EBA sistemine ulaşabilecekleri teknolojik altyapının sağlanması
  3. Kapanma döneminde çocukların evde zaman geçirebilecekleri eğitim ve oyun materyallerine erişimlerinin sağlanması,
  4. Temiz suya erişemeyen ailelere haftalık olarak temiz su sağlanması,
  5. Acil bakım gerektiren kişilere (engelli, yatalak vb.) acil sağlık ekibinin yönlendirilmesi,
  6. Covid pozitif ailelerin izlenerek iyileşme sürecinin gerektirdiği beslenme koşullarının sağlanması,
  7. Pandeminin ilk dönemlerinde güvencesiz çalışan kişilere bir devlet bankası tarafından verilen kredilerin kriz sona erinceye kadar ceza ve faiz olmaksızın dondurulması,
  8. Düzenli geliri olmayan ailelerin sağlıklı beslenmeleri için yeterli nitelikte gıda, bebek bezi, bebek maması, kadın pedi, temizlik malzemeleri, cerrahi maske gibi temel ihtiyaçlarının ulaştırılması,

Bu süreçte en hayati bulduğumuz öneri ise en az bir yıl süreyle olmak üzere, ailelerin temel hak ve ihtiyaçlarına erişimlerini garanti altına alacak temel gelir uygulamasının başlatılması.


Derin Yoksulluk Ağı nedir, neler yapar?

Açık Alan Derneği gönüllü ve üyeleri tarafından 2019 yılında kurulmuş, gönüllüler, destekçiler, yerel yönetimler, kamu kurumları ve derin yoksulluk yaşayan kişilerin katılımı ile büyüyen bir dayanışma ve araştırma ağıdır.

Derin Yoksulluk Ağı pandemi döneminde, derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışmalar yürütürken, acil durum müdahalesi olarak #EvdenDeğiştir modeli ile yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlamaktadır.

Mart 2020’de pandemiyle mücadele kapsamında alınan önlemler dolayısıyla, günlük işlerde güvencesiz bir şekilde çalışan, işten çıkarılan, ücretsiz izne ayrılan ve yoksulluk koşullarında yaşayan bireylerin acil ihtiyaçlarına destek olabilmek için “Evden Değiştir Dayanışma Kampanyasını” başlatmış, destekçilerin online market aracılığı ile evlere doğrudan gıda, temel bakım, bebek bezi ve maması ulaştırabildiği bir sistem geliştirmiştir. DYA bu sistem ile 18 Mart 2020’den itibaren İstanbul’un 32 ilçesinde 160’ın üzerinde mahallede yaşayan 3000’den fazla haneye destek sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir.

Derin yoksulluk yaşayan bireylerle sahada daima aktif bir şekilde iletişim kuran DYA, dayanışma kampanyası ile birlikte insan hakları izlemesi yapmakta, yoksulluğun çok boyutlu halini tartışmaya açmakta ve görünür kılmakta, kamu kurumları ve yerel yönetimler nezdinde savunu faaliyetleri yapmayı hedeflemektedir.