Ev içi ve emek piyasası kıskacında korona günlerinde kadın emeği
Yazar: Meltem Demiralp & Deniz Sönmez
ILO tarafından ikinci dünya savaşından bu yana yaşanan en ağır küresel kriz olarak tanımlanan pandemi (COVID-19), bütün dünyanın ortak sorunu ve odak noktası haline gelmiş durumda.[1] Öyle ki, bizim bu yazıyı kaleme aldığımız 22 Mayıs 2020 tarihi itibarıyla, Dünya Sağlık Örgütü’nün 216 ayrı ülkeden, bölgeden ve alandan topladığı verilere göre ölüm sayısı 300 binin üzerindeyken tespit edilmiş vaka sayısı neredeyse 5 milyon üzerinde.[2] Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre tespit edilmiş vaka sayısı 154 bin iken toplam vefat sayısı 4276.[3] Bir süredir tespit edilen vakalar ve bunun sonucunda ölümlerin artmasıyla birlikte Türkiye’de ve pek çok ülkede karantina uygulaması gerçekleştirildi. Bu sürecin ekonomik, sosyal, kamusal ve siyasi alanlar üzerinde birçok etkisi olduğu kuşkusuz. Biz ise bu yazıda genel hatları ile toplumsal cinsiyet rollerinin bir sonucu olarak kadın emeğinin ev içi ve emek piyasası bağlamında nerede konumlandığını ve bu alanların COVID-19 pandemi sürecinden nasıl etkilendiğini anlatmaya çalışacağız.
Bir kurum olarak aile, patriarkal toplumun en temel yapı taşı olarak görülürken; kadının ev içi emeğini, fiziksel emeğin ( temizlik, yemek ve bakım gibi) yanında, duygusal emek sürecinin de gerçekleştiği (aile üyelerine gösterilen ilgi ve destek gibi) toplumsal cinsiyet rollerine dayalı olarak gerçekleştirilen faaliyetler bütünü olarak açıklayabiliriz. Ev içi emek süreci ile başlayan kadın ve erkek arasındaki eşitsiz iş bölümü yaşamın başından sonuna kadar toplumsal olarak örgütlenir. 2014-2015 yılında yayımlanan TÜİK verilerine göre, çalışan kadınların hanehalkı ve ev bakımına 3 saat 35 dakika süre ayırırken çalışan erkeklerin günde yalnızca 46 dakika zaman harcadığını dikkate alırsak, [4] kadınların çalışma yaşamına dahil olması durumunda bile bu eşitsizlik halinin devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Ev içi emek süreci ile birlikte kadınların emek piyasasına dahil olma süreci, toplumsal cinsiyet rolleri ile bağdaşan alanlarda istihdam edilmelerinin önünü açtı. Kadınların ağırlıklı olarak hizmet sektöründe (sağlık, eğitim, bakım, gıda vb.) istihdam edildiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda enformel sektörde kayıt dışı çalışan kadın işçi sayısı oldukça fazladır (tarım ve tekstil). Enformel sektör sigortadan yoksun kayıt-dışı iş olarak tanımlanabildiği gibi, kayıt-dışı işçiliği tüm iş alanlarında görebiliriz. Toksöz’e göre, Türkiye’de 2004 ve 2014 yılları arasında hizmet sektöründe istihdam edilen kadınların oranı 33.1’den 50.0’a yükselirken 2004-2013 yılları arasında enformel sektörlerde çalışan kadın sayısı 498 binden 852 bine yükselmiştir.[5]
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, hizmet sektörü, geniş bir iş alanına tekabül etmektedir. Eğitimden garsonluğa, market işçiliğinden turizme kısacası hizmet faaliyetinde bulunan bütün iş alanlarını dahil edebiliriz. Öyle ki, kadınların yoğun olarak istihdam edildiği, olağanüstü koşullarda bile hayatın durmaması adına faaliyete devam eden hizmet sektörünün pek çok alanı (özellikle sağlık, perakende ticaret, market çalışanları)[6] pandemi sürecinde güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle büyük bir risk altındadır.
Buraya kadar kadınların ev içerisinde ve emek piyasasında nasıl konumlandıklarını kısaca gösterdik. Peki kadın emeği ev içi ve emek piyasası bağlamında COVID-19 sürecinden nasıl etkilenmiştir?
Olağanüstü bir durum olan pandemi süresince kadınların yoğunlukta olduğu birçok alanın yükünün arttığını söyleyebiliriz. Bu süreçte kimi işçiler işyerlerinde çalışmaya devam ederken kimi işçiler ise evden çalışıyor. Pek tabi bu sektörler dahilinde geçimini sağlayıp, bu süreç içerisinde işini kaybetmiş kadınlar da mevcut. İşyerlerinde çalışmaya devam eden kadınlara bakacak olursak gözümüze ilk çarpanlardan birisi sağlıksız ve güvencesiz koşullarda çalışma olacaktır. Sokağa çıkma yasağı ile birlikte gıda sektöründe, özellikle de marketlerde yoğun bir biçimde istihdam edilen kadın işçilerin iş yoğunluğunun arttığını tekrar vurgulamak gerekir. Aysun Gençtanır’ın kadın kasiyerlerle yaptığı görüşmede, Seher adlı bir çalışan çalışma arkadaşlarının çoğunlukla anne olduğunu ve bu süreçte hiçbir destek görmediklerini belirtiyor. Nergis adlı bir çalışan ise yaşadıklarını şöyle aktarıyor: “ Pandemi sonrası market çalışanları birçok hak gaspına maruz kaldı. Uzun çalışma saatleri bunun başında geliyor. Birçok arkadaşımızın fazla mesaiden dolayı boyun bel gibi bölgelerinde geçmeyen ağrılar oluşmaya başladı. Kasiyerlerde ses ve kalabalıktan kaynaklı migren, baş ağrıları baş gösterdi. Bu dönem özellikle market çalışanı kadınlar için daha zor geçiyor. Geç gelen tedbirler oldu. Maske, siperlik, dezenfektan gibi korunma araçları çok sonradan ulaştırıldı bizlere. Hala da tam bir koruma altında değiliz aslında. ”[7]
Dünyada sağlık hizmetindeki iş gücünün yüzde 70’inden fazlasını kadınlar oluşturuyor dolayısıyla pandemi ile mücadelede büyük bir rol oynayan kadınlar, enfeksiyon riski ile daha çok karşı karşıya kalıyor. Ekmek ve Gül’den Elif Ekin Saltık’ın röportajına göre koruyucu ekipman hijyeni ve eksikliği konusunda tedirgin olan kadınlar, hastalığı ailelerine taşımaktan endişe duyduklarını ifade ediyorlar. Çalışma saatleri çok uzun olan çocuklu kadınların talebi ise günlük çalışma saatlerinin 8 saati aşmaması ve özellikle çocuk bakımı için dönüşümlü çalışma olanağının sağlanması.[8]
Esasen, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışmak işçilerin ortak bir sorunu olmakla birlikte, incelediğimiz bu sektörlerde kadınların yoğunlukta olarak çalışması ve ev içerisindeki sorumluluklarının ve fiziksel temaslarının daha fazla olması kadınların oransal olarak daha fazla risk altında olduğunu gösterir nitelikte.
Kayıt dışı çalışmanın yoğun olduğu alanlardan biri olan ev işçiliğinde de durum daha farklı değil. Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’nın (Evid-Sen) 30 ev işçisi kadın ile görüşme yaparak yayınladığı rapora göre, ev işçilerinin tamamına yakını bu süreçte herhangi bir sosyal yardıma erişemediklerini ve işsiz kaldıklarını ifade ediyor. Sigortasız çalıştıkları için yardım başvurusu haklarının dahi bulunmadığını belirten işçiler, sigortasız olmalarından kaynaklı sosyal güvenceden ve sağlık güvencesinden mahrum olduklarını belirtiyorlar. Temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta güçlük çektiğini aktaran bir katılımcı yaşadığı süreci şöyle aktarıyor: “Herkes korkuyor bizi eve almıyorlar… Çok sıkıntı yaşadım bu süreçte… Borçluyum borcumu ödeyemiyorum, oğlum askerde, diğer çocuğum kaza yaptı kiramı ödeyemedim. Bankalara borcum da var. Bu hastalıktan sonra kimse çalışmıyor… Maalesef para yok borç var her yere… Gece gündüz düşünüyorum iki hastayla yaşıyorum… Beslenmemi bile sağlayamıyorum… Para yok ki ne alıp yiyelim… Üçüncü kiram oldu ödemedim…”[9]
İşyerlerinde güvencesiz çalışmaya devam eden, bunun yanında işini kaybetmiş, ekonomik kaygılar içerisinde olan kadınlar için durum maalesef kötü. Öte yandan, evden çalışmaya devam eden kadınların “daha rahat” koşullarda çalıştığını söylemek pek de gerçekçi olmayacaktır çünkü cinsiyete dayalı iş bölümünden kaynaklı olarak, gündelik hayatın devamlılığını sağlayan ev içi emek süreci kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor. Öyle ki verilere göre tüm dünyada kadınlar erkeklerden on kat daha fazla bakım hizmeti ile ilgileniyor.[10]. Mesai saatleri içerisinde işyerinde işini icra eden kadın, bu sefer yine mesai saatleri içerisinde hem işini icra etmekle hem çocuğunun dersleri ile ilgilenmekte hem de ev işlerine vakit ayırmak durumunda kalıyor. Dünyanın birçok ülkesinde gerçekleştirilen karantina uygulamasının seyahat kısıtlaması, yaşlı bakımındaki riskin artması, eğitim sürecinin ve günlük bakımın iç içe geçmesi gibi birçok sonucu oldu. Bu durumun kadınların yükünü arttırdığı kaçınılmaz bir gerçek.
Sonuç niyetine;
Halihazırda var olan sınıfsal eşitsizlik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle, kadınların emek piyasasındaki istihdamı gelir ve yaşam standardı kriz dönemlerinde erkeklere göre daha olumsuz etkilenmekte.[11] Buraya kadar çizdiğimiz çerçevede ise bu durumun Covid-19 sürecinde daha da derinleşmiş bir şekilde karşımıza çıktığını göstermeye çalıştık. Bunun yanı sıra toplumun geniş kesimlerini kapsayan işsizlik ve geleceksizlik kaygısı kadınları daha da olumsuz etkilemekte. Ayrıca kadına yönelik ve aile içi şiddetin artması da bu sürecin bir unsuru.[12] [13] [14]
Yukarıda anlattığımız tablo, salgın süreci ile birlikte kapitalizmin bir süredir içerisinde bulunduğu kriz durumunun bir yansıması.[15] Emek piyasasına cinsiyet rollerinin çizdiği çerçevede dahil olan kadınlar artan neoliberal politikalar neticesinde ağırlıklı olarak kayıt dışı, esnek ve güvencesiz koşullarda çalışır. Kriz dönemlerinde ise devletin sosyal hizmetlerden çekilmesi ile birlikte kadınların ücretli ve ücretsiz emek sürelerinde artış yaşanır çünkü devletin çekildiği alanlarda yarattığı boşluğu kadının ev içerisinde yoğun emek harcayarak doldurması beklenir. O halde diyebiliriz ki neoliberalizm, kadınları evlerine geri çağırarak ev içi emek sömürüsünde artışa sebep olmakla birlikte esnek çalışmanın önünü açan, piyasada ve hane içinde kadın emeği sömürüsünü artıran çelişkili bir ideolojidir. [16]
[1] COVİD-19 ve çalışma yaşamı. International Labour Organization. (2020).
[2] Güncel veriler için bkz. World Health Organization https://covid19.who.int/
[3] Güncel veriler için bkz. TC Sağlık Bakanlığı https://www.saglik.gov.tr/
[4] Burça Kızılırmak, Emel Memiş (2020). Covid-19 Krizi ve Ev içi Emeğe Etkileri. KEİG.
[5] Toksöz, G. (2016). Transition from ‘Woman’ to ‘Family’ an Analysis of AKP Era Employment Policies from a Gender Perspective. JOURNAL FÜR ENTWICKLUNGSPOLITIK , 64-83.
[6]Zuhal Esra Bilir (2020). Covid 19 Salgınının Hizmet Sektöründeki Kadın İstihdamına Etkileri. KEİG.
[7] (2020, Nisan 28). Pandemide market işçisi kadınlar: “2 kat daha fazla çalışıyoruz!”. (A. Gençtanır, Röportajı Yapan)
[8] Saltık, E. E. (2020, Mart 22). Ekmek ve Gül: https://www.ekmekvegul.net/gundem/saglik-emekcilerinin-sagligi-kime-emanet adresinden alınmıştır
[9] Covid-19 Raporu: Peki Ya En Alttakiler… Evid-Sen. (2020)
[10] Women at the core of the fight against COVID-19 crisis. OECD. (2020)
[11] Women at the core of the fight against COVID-19 crisis. OECD. (2020)
[12] DİSK’in 11 Mayıs tarihli araştırmasına göre salgın Türkiye’de 7-8 milyon yeni işsiz yaratabilecek iken, son 1 yılda genç kadın işsizliği ve kentsel kadın işsizliği en yüksek işsizlik türü olarak görüldü. Bunun için ayrıca bkz. İŞSİZLİK VE İSTİHDAMIN GÖRÜNÜMÜ RAPORU. İstanbul: DİSK. (2020)
[13] Dünya için ise durum pek farklı değil. ILO’nun yayınladığı rapora göre Covid-19 pandemisi kısmi ya da tamami ölçekte 2,7 milyon işçiyi etkilemiş durumda. Bu rakam dünya üzerindeki işgücünün yüzde 81’ini etkilediği anlamına geliyor. Ayrıca kamu çalışanlarını büyük bir kısmının sağlık çalışanları oluşturuyor. Kadınlar dünyada da hizmet sektörünün sağlık, eğitim gibi alanlarında istihdam edildiği gibi, hizmet sektörünün düşük gelirli alanlarında (kasiyer, temizlik görevlisi, resepsiyonist vb.) da yoğunluklu olarak çalışmakta. Dolayısıyla kadınlar büyük bir risk grubunun içerisinde. Bunun için ayrıca bkz. International Labour Organization. (2020). COVİD-19 ve çalışma yaşamı. International Labour Organization.
[14] Balkay, B. (2020, Nisan 16). evrensel.net: https://www.evrensel.net/haber/402382/bm-kadin-komisyonundan-rapor-dunya-genelinde-kadina-yonelik-siddet-artti sitesinden alınmıştır
[15] Akgöz, G., & Balta, E. (2015). Kapitalizmin Krizine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak: Analitik Bir Çerçeve Önerisi. Hacettepe Üniversitesi Sosyolojik Araştırmalar E-Dergisi.
[16] Ayrıca bakınız: “Bu durum, neoliberalizmin gelenek ötesi boyun eğdirme biçimlerine bir örnektir. Özellikle yeniden üretim alanında kadın emeğinin sömürüsünün derinleşmesinin bir aracı ve aynı zamanda esnekleşmeyi sağlayan koşullardan biri olarak kadınları evlerine geri çağıran neoliberal muhafazakârlık, kadınlar açısından çelişkili görünen bu resmi ortaya çıkaran siyasal bir ideolojidir.”Akgöz, G. (2016). Mutsuz evlilikten tehlikeli flörte: Feminizm, neoliberalizm ve toplumsal hareketler.