/

Siyasi Kapitalizm: Küresel kapitalizmin yeni çağına taze bir bakış

ABD merkezli “siyasi kapitalizm” tartışmalarını ele aldığı bu yazıda Berkay Koçak, Robert Brenner’ın siyasi kapitalizmin “sermayenin kâr oranını saf politik güç ile belirleyen yeni bir birikim rejimi olduğu” tespitini açıyor. Koçak’ın tabiriyle, bu birikim rejiminde, klasik liberalizm paradigmasının en kor çekirdeğinde olan piyasa kapitalizmi (görünmez el), yerini kâr ve güç arasındaki ilişkinin siyasi kertede belirlenmeye başlandığı, bölüşümün yukarı yönlü ince bir mühendislik ile planlandığı ve sınıfsal bir uzlaşı olmadan kurulan yeni bir örgütlenmeye bırakıyor.

Luigi Russolo, “Impressions of Bombardment”, 1926
1.1      Giriş

21. yüzyılda küresel kapitalizm için dönüm noktalarından birini 2007-8 finansal krizinin, diğerini ise COVID-19 pandemisi ile hız kazanan çoklu krizler (polycrisis) ve küresel yeniden yapılanma arayışlarının oluşturduğu giderek yaygınlaşan bir kanıya dönüşmüş durumda. Bu kanılara varılmasının temelinde ise kapitalist üretim biçiminin geçirdiği krizler doğrultusunda benimsenen yapısal yanıtların; krizi oluşturan koşulların çelişkilerini, sürekli öteler dahi olsa, yeni teknolojiler ve birikim-büyüme modelleri ile gelişerek aştığı, bu nedenle dönüm noktalarının karşılaşılan krizlere karşı verilen yeniden organizasyonlara göre tanımlanması gerektiği önermesi var. Ancak büyük oranda yanlış olmayan bu önermeye eklenmesi ve gözden kaçırılmaması gereken önemli iki soru var. İlki kapitalist üretim biçiminin geçirdiği yapısal krizleri, çelişkilerini erteleyerek bile olsa, aşıp aşmadığı ve aşıyorsa da kendisinden önceki üretim biçimlerine karşı yarattığı uzun erimli dönüşümü sürdürüp sürdürmediği. İkincisi ise sermayenin yapısal krizler sonucunda benimsediği alternatif büyüme ve birikim modellerinin veya üretim sürecine entegre ettiği teknolojik yeniden yatırımların ömrünü uzattığı mı kısalttığı mı sorusu. Diğer bir deyişle, kapitalist üretim biçimi, karşılaştığı krizleri, kendi içsel çelişkilerini erteleyerek veya aşarak gelişip kendinden önceki üretim biçimlerine karşı yarattığı kopuşu sürdürebiliyor mu, yoksa bu krizlere karşı gerçekleştirdiği dönüşümler ve stabilizasyon çabası, onu ortaya çıktığı koşullardaki baskın üretim biçimlerinin temel karakteristiklerine geri mi döndürüyor?

Kapitalizmin kendi kökeni ve tarihsel gelişimi içeresinde nasıl ve neye göre periodize edileceği tartışmaları sürerken, Siyasi Kapitalizm son yıllarda sıkça kullanılan bir kavram çerçevesi olarak neoliberalizm olarak anılan “anomalinin” (!) yarım yüzyılının alternatif bir değerlendirmesini yapmakta, karşılaşılan iki dönüm noktası sonrası kapitalizme dair bir nitel dönüşüm gerçekleştiğini tespit etmektedir.

Bu tespitlere göre, özellikle bu iki dönemeç sonrası kapitalizm artık küresel ölçekte ve belirgin bir şekilde “süreklileşen durgunluk” ve “düşük kârlılık” paradoksuna saplanmış, buna cevaben de neoliberalizmde eşitsiz şekilde kutuplaşan servet bölüşümünün yukarıya doğru yeniden dağılmasını sağlayan bir siyasi modellemeyi gerekli kılmıştır. Ekonomik ve siyasi elitlerin benzeştiği ve siyasi gücün dayatmasıyla yukarıya dağılmaya modellenmiş bölüşüm denklemi; 20. yüzyıla damga vurmuş kapitalizm ve liberalizm eşliğini sağlamayı önemsemeyerek, siyasi gücün belirleyici olduğu feodal toplumsal formasyonları tartışmalara tekno/neo/digital feodalizm kavramlarıyla geri çağırmaktadır.

Buna göre Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesinin aydınlatması gereken ve bu yazının incelediği üç temel konu mevcuttur:

  • Eğer siyasi güç son dönemde kapitalist sistemin yapıtaşı olan büyüme ve kârlılığın belirleyicisi ise; ekonomik alanın siyasal alandan ayrıştığı, sınıf uzlaşısının hegemonya ve rıza üretimi ile sağlandığı, teknoloji/otomasyon (ve yapay zekâ) ile üretken sermayeye yeniden yatırım yapıldığı, geleneksel kapitalist sistemden geriye ne kalmıştır?
  • Siyasi Kapitalizm tartışmaları, neoliberalizmin ortaya çıkışından itibaren gelinen noktada kapitalizm için nasıl bir tarihsel yeniden konumlanışı açıklamaktadır?
  • Siyasi Kapitalizm günümüzde hangi siyasal ve toplumsal dönüşümlere karşılık düştüğü hangi tarihsel gelişmeler paralelinde tartışılmalıdır?
1.2      Kavramsal çerçeve

Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesi son dönemde ekonomik tarihçi Robert Brenner ve Dylan Riley’nin New Left Review’de kaleme aldığı Seven Theses on American Politics makalesi ile yaygın şekilde tartışılmaya başlandı.[1] Bu tartışmalar her ne kadar daha ayrıntılı bir incelemeyi hak etse de bu kısa yazının limitlerinde Siyasi Kapitalizm’in bazı temel önermelerine ve çıkış noktalarına değinmek daha kritik önem taşıyor.[2]

Siyasi Kapitalizm, en genel tanımıyla, ekonomik ve politik seçkinlerin, genellikle daha geniş çıkarlar pahasına gücü ve etkiyi pekiştirmek için iş birliği yaptığı bir sistemi ifade eder.[3] Bu sistemin arkaplanında, çok uzun süredir devam eden sermayenin kâr oranının düşmesi ve üretken yatırımlar vasıtasıyla dahi düzenli kârlılık sağlayamaması ve kâr ile sermaye tahakkümü arasında özellikle kapitalizmin son döneminde dönüşmeye başlayan ilişki vardır.[4] Bu çerçevede, ekonomik elitler zenginliklerini ve kaynaklarını siyasi süreçleri ve karar alma sürecini etkilemek için kullanırken, siyasi elitler buna vergi indirimleri, kuralsızlaştırma/deregülasyon ve ayrıcalıklı muamele gibi ekonomik elitlerin yararına olan politika ve düzenlemeleri yürürlüğe koyarak karşılık verir.[5] Bu simbiyotik ilişki, her iki grubun ayrıcalıklı konumlarını güçlendirerek siyasi ve ekonomik çıkarların derinlemesine iç içe geçtiği ve sermayenin tıkanan kârlılığına ve büyümesine saf siyasal güç kullanılarak bir söküm veya yağma yapılan (politically consituted rip-offs) bir yeni düzeni oluşturur.[6]Buna paralel şekilde, Siyasi Kapitalizmin, kapitalizmin özellikle post-2008 bağlamına dair tariflediği, ekonomik ve siyasi elitlerin benzeştiği ve siyasi gücün dayatmasıyla “yukarıya dağılmaya modellenmiş bölüşüm denklemi”; 20. yüzyıla damga vurmuş kapitalizm ve liberalizm eşliğini sağlamayı önemsemeyerek kapitalizmin kendisini kendinden önceki üretim biçimlerinden ayrıştırdığı yapısının da dönüştüğünü iddia eder.[7]

Bu bağlamda Siyasi Kapitalizmin kavram çerçevesi, kendinden önce gelişen literatürden de ilginç şekilde ayrılıyor. Öncelikli olarak Siyasi Kapitalizm kavramı, kapitalizmin krizinin etkilerini konjonktürel veya anomali olarak açıklayan ahbap-çavuş kapitalizmi,[8] popülizmin yükselişi,[9] demokratik resesyon[10] gibi siyaset bilimi tarafından türetilen kavram çerçevelerinden farklı olarak, post-2008 bağlamının serbest piyasacı ve rekabetçi neoliberal kapitalizm paradigmasının karşı evrimleştiğini iddia ederek, kapitalizmin ana hattında kalıcı bir dönüşüm olduğunu iddia ediyor. Bu aynı zamanda günümüz kapitalizmini neoliberalizm, finansallaşma, tekelleşme gibi klasik Marksist tezlerle yorumlayan yaklaşımlara da bir alternatif sunuyor.

Siyasi Kapitalizm, yanı sıra, çeşitli siyasi sınıflaşmalar, çıkar gruplarının artan etkisi, üretim ve bölüşüm reorganizasyonları gibi yakın dönemin ilgi çeken konuları ile devlet kapitalizminin çeşitlenmesi meselesini bir araya getiren bir bütüncüllük de vaat ediyor.

Buna uygun olarak Siyasi Kapitalizm hem kapitalist rejimin yeni niteliğini hem yeni bir kapitalist dönemi hem de bu dönemdeki farklı eğilimleri açıklayan bir çatı kavram olarak kullanılıyor. Şimdiye kadar gelişen literatüre dayanarak Siyasi Kapitalizmin ana hatlarını tarifleyen üç önerme tespit edebiliyoruz.

1.2.1      Önerme I: İktisadi ve politik alan ikiliğinin kaybolması

İlk önerme, Siyasi Kapitalizmin kapitalizm içinde dönemsel bir farklılık ve yeni bir birikim modeli olarak ortaya çıktığını belirtir. Siyasi Kapitalizm, aslında oldukça uzun süredir devam eden ve özellikle 2008 sonrası çoklu krizlerle giderek derinleşen ve kırılganlaşan sermayenin kâr oranının düşmesi olgusuna bir cevap olarak ortaya çıkarak sermayenin bu eğilimini durdurmayı amaçlamaktadır. Bu olguya üçüncü önermede daha detaylı geleceğiz.

Kapitalizmde “iktisadi alanın siyasal alandan ayrılması”,[11] onu kendisinden önceki üretim biçimi ve toplumsal sistemlerden ayıran başlıca özellik olarak öne çıkar. Buna göre, kapitalizmde insan ve insan doğasının yeniden üretimini sağlayan koşulların arasına yerleşerek onları birbirinden ayıran sermaye, toplumsal bir ilişki olarak ikisinin arasındaki ilişkiyi düzenler.[12] Buna paralel şekilde, sermaye hem insanı proleterleştirerek toplumsal yeniden üretimi için emek gücünü satmaya zorlar, hem de onun satıldığı koşulları belirler.[13] Bu tahakküm gücü, sermayenin kâr ve dominasyon için kendine özgü kuralları ve mekanizmaları olan serbest piyasada somutluk kazanır ve emek gücünün satılma koşullarının sermayenin ihtiyaçlarına göre belirlenebildiği bir alanı gerektirir.[14] İktisadi olanın siyasal olandan ayrılarak kendine özgü kurallar ve mekanizmalar ile kendi örgütlülüğünü sağlaması, bu anlamda kapitalizmde önemli bir sürece tekabül eder. Siyasal alanın belirleyiciliğinden özerklik elde ettiği ölçüde kapitalizm, siyasal olanın toplumsal belirleniminden de kaçar; böylece sermayenin bir toplumsal ilişki olarak sürekli yeniden türediği bir toplumsal hâkimiyet kurulur.

Ancak özellikle 2008 küresel finansal krizi sonrasında, iktisadi ve siyasal olanın uzun süredir var olan ikiliği tekrar tartışılmaya başlanmış, özellikle Batı’daki liberal demokrasilerde politik ve iktisadi alanları ayrı ayrı domine eden elitlerin birbirine karıştığı, bu ikiliği muhafaza eden devlet aygıtları ve kurumsal yapıların erozyona uğradığı ve kişiselleştirildiği, yasama, yürütme, yargı gibi temel siyasal erklerin yönetici sınıflar arası toplumsal mülkiyet savaşlarının görünür ve çetin bir şekilde yaşandığı branşlara dönüştüğü, demokratik katılım mekanizmalarının daraltıldığı, ve küresel sermayedeki tekelleşme eğilimlerinin siyasal alana da kolayca etki ettiği bir yeni bağlam ortaya çıkmıştır. Özellikle COVID-19 pandemisi sonrası uğradığı sarsıntıdan ve zaten uzun süredir yaşadığı durgunluğun yarattığı yapısal krizlere cevaben, küresel kapitalizmin yeniden örgütlenmesi, tekrar büyüme oranlarına ulaşması, üretici güçlerde pandemiden ötürü yaşanan tahribatı gidermesi, yaşanan istihdam krizini aşabilmesi, teknolojik yeniden yatırımları ve emperyalist hegemonyaları devam ettirebilmesi, yeni bir sermaye birikim modelinin ortaya çıkmasına bağlıdır.

Ancak şu anki konjonktürü bu anlamda neoliberalizmin meydana çıktığı tarihsel bağlam ile kıyaslayacak olursak, küresel büyümenin durgunluk ile yıllardır sınandığı, sermayenin küresel çapta girmediği bir yer kalmamış olduğu, küresel düzlemde işçi sınıflarının örgütlülüğünün büyük ölçüde tasfiye edildiği, emek gücünün oldukça esnek, özelleşmiş ve güvencesiz hale geldiği, kamusal mülkiyetlerin neredeyse tamamen özelleştirilip sermaye kontrolünde olması nedeniyle artık sermaye birikimini kendi mutlak kontrolü dışındaki alanlara saldırarak elde edemeyecek durumda olduğu göze çarpmaktadır.[15] Bu sebeple karşılaşılan kronikleşen durgun büyüme ve düşük kârlılık bağlamı, kapitalizmi ancak ortaya çıkan değerin içindeki paylaşımı saf siyasal güç ile bir söküm yapmak suretiyle değiştirerek sürdürebilmesini sağlayabilir.[16] Bu paylaşımı değiştirecek yeni bir toplumsal formasyona ve siyasal bağlama gereksinim vardır. Siyasi Kapitalizm kavramı, güç ve kâr arasındaki karmaşık bağı vurgulayarak ekonomik ve siyasi alanlar arasındaki geleneksel ikiliği aşar. Ekonomik süreçlerin siyasi etkiden özerkliğini vurgulayan klasik teorilerin aksine, Siyasi Kapitalizm, siyasi aktörlerin ekonomik sonuçları şekillendirmedeki yaygın rolünü kabul eder. Bu perspektif, ekonomik avantajları güvence altına almak için siyasi gücün kullanıldığı mekanizmaları açığa çıkarır, böylece devlet müdahalesi ile piyasa güçleri arasındaki sınırları bulanıklaştırır.

1.2.2.     Önerme II: Yukarı yönlü yeniden bölüşüm

İkinci önerme, kavram çerçevesine adını da verecek şekilde, Siyasi Kapitalizmin sermayenin kâr oranını saf politik güç ile belirleyen yeni bir birikim rejimi olduğudur. Bu birikim rejimini karakterize eden şey ise kaynakların bölüşümünü sağlayacak mekanizmaların, politik gücü elinde bulunduranların kontrolünde “yukarı yönlü bir yeniden bölüşüm” (politically engineered upward redistribution) için merkezîleşmesi gerekliliğidir.[17] Buna tekabülen, politik gücü elinde tutanların belirlediği şekilde bölüşüm mekanizmalarının merkezîleşmesi, politik sistemde yansımasını bulacaktır.[18]Özellikle 20. yüzyılın çoğulcu liberal demokratik siyasi rejimlerinin, bu bağlamda günümüzde farklı şekillerde ancak merkezîleşme ve yürütmeye ağırlık veren bir şekilde yeniden yapılandığını gözlemlemek mümkündür.[19]

Siyasi Kapitalizm, köklü eşitsizlikler ve oligarşik yapılarla karakterize edilen farklı bir sosyo-ekonomik paradigmanın somutlaşması olarak öne çıkar. Bu çerçevede, zenginliğin ve gücün seçkin bir azınlık arasında yoğunlaşması, kendi kendini güçlendiren bir ayrıcalık ve dışlanma döngüsünü sürdürmekte ve daha geniş toplumsal refahı göz ardı ederek yerleşik çıkarların hakimiyetini güçlendirmektedir.[20]

“Yukarı yönlü yeniden bölüşüm” kavramı ise, Brenner ve Riley’nin ifade ettiği gibi, kapitalizmde 1990’lı yıllardan beri süregelen ancak COVID-19 pandemisi sürecinde iyice ivme kazanarak belirleyici olmuş bir eğilimi tanımlamaya dönüktür.[21] Brenner ve Riley bu eğilimin 20. yüzyılda belirleyici olan sermaye ve emek güçleri arasında uzlaşılar kurularak meşruiyet kazanan siyasal yapılanmaların (New Deal gibi) aksine herhangi bir uzlaşıdan bağımsız, egemenlerin kendi aralarında konsolide olarak ve saf siyasal gücü kullanarak temellendirdikleri bir dönemi başlattığını iddia ediyorlar.[22]

Brenner ve Riley bu yeni eğilimin özellikle pandemi sonrası Bidenizm ile somutlandığını, sınıfsal uzlaşışız bir siyasal paradigmanın yaratılışının ise ancak ABD’deki işçi sınıfının eğitimli ve kalifiye olmayan kesimleri arasındaki yaşam tarzı, ırksal, cinsel ve dinsel fay hatlarını bunları provoke edecek sağ hareketlere karşı mobilize edilerek sağlanabileceğine dikkat çekiyor.[23] Bidenizm bu anlamda Clinton ve benzeri figürlerin temsil ettiği klasik neoliberal paradigmanın aksine, sınıf uzlaşısız ve bölüşümü siyasal erk ile merkezîleştirerek sağlamayı amaçlayan, yeniden sanayileşmeyi ve istihdam yaratmayı, buradan canlanacak üretici güçleri ise büyük sendikal hareketleri organik olarak kontrol etmeye çalışarak kendine bağlamayı amaçlayan yeni bir akım. En azından şu anlık Trump ise bu yeni akımın önündeki en büyük engel. Trumpizm hem klasik neoliberal paradigmanın yerleştirdiği kurumsal vesayete hem onun temsilcisi siyasilere hem de toplumu piyasacı kimlik hareketleriyle politize eden multikültürel neoliberal siyasallığa karşı otoriter, popülist ve neofaşişt bir karşı hat örgütlüyor. Dolayısıyla Trumpizm, Bidenizm’in hayata tam anlamıyla geçmesinin ve post-neoliberal dönemi şekillendirmesinin önündeki en büyük siyasi engel. Aynı zamanda Trump’ın varlığı Biden yönetiminin de kendisine soldan kabaracak bir reaksiyona karşı tabanına seçeneksiz olduğunu dayatmasının bir enstrümanı.[24]

1.2.3.     Önerme III: Durgunluk ve feodalizme dönüş

Üçüncü önerme ise Siyasi Kapitalizmin dönemsel ve yapısal olarak süreklileşen durgunluk ile oluştuğudur. Sermaye birikimini sağlayan büyüme modellerinin tıkandığı bağlamda sermayenin kârlılığının düşüşü giderek kalıtsallaşarak sermaye için gelecek projeksiyonlarında aşılamaz ancak yavaşlatılabilir veya sürdürülebilir bir yere çekilmeye çalışılmaktadır. Bu çaba ekseninde Siyasi Kapitalizm, hem iktisadi ve siyasi alanın arasında kurulmuş ayrımı bulanıklaştırarak hem normalde olduğundan farklı şekilde iktisadi ve siyasi elitleri konsolide ederek hem de merkezî bir yukarı yönlü bir yeniden bölüşüm planıyla, sermayenin kârlılığının düşmesi eğiliminin kalıtsallığının belirleyici olduğu bir dönemde stratejik yeni olanaklar öne çıkaran bir bağlamı öne sürer.

Bu yeni bağlamda özellikle klasik liberalizm paradigmasının en kor çekirdeğinde olan piyasa kapitalizmi (görünmez el), yerini ince bir mühendislik ile planlanmış ve sınıfsal bir uzlaşı olmadan kurulan bir yeni örgütlenmeye bırakır. İşte tam burada kâr oranlarının canlandırılması için üretken sermaye yatırımlarının politik merkezî bir güçle tekrar belirlenmeye çalışıldığını, bu esnada piyasa ve siyasal zor kullanımının kâr oranlarını arttırmak adına aynı fonksiyonellikte kullanılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Diğer bir deyişle, serbest piyasa ile canlanmayan kâr, stratejik ve merkezî siyasal güç kullanımı ile sağlanmaya çalışılıyorsa, aslında klasik liberalizmde merkeze konan serbest piyasadan ne kadar söz edilebilir?[25] Üstüne bu durum kapitalistin veya piyasa aktörlerinin girişimciliğinin bir anlamı kalıp kalmadığını düşündürmektedir. Girişimciliğin yerini merkezî siyasal güç kullanımı ile belirlenen stratejik yatırımlar alacaksa, sistemde siyasal gücün belirleyiciliğinde süreklilik sağlanması kapitalizmden yeniden feodalleşmeye doğru bir kayış olup olmadığını tartışmaya açmaktadır.

Yeniden feodalleşme, Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesi Brenner ve Riley öncülüğünde bir adım daha somutlaştırılana kadar aslında son yıllarda önemli bir tartışma konusu olmuş, feodalizmin dönüşü özellikle teknolojik ve dijital tekelleşme eğilimleri ile popüler mecralarda tartışılmıştır.[26] Bu tartışmaların ana odağı, kapitalizmde pandemi döneminde artan tekelleşme eğilimlerinin teknoloji tekellerinin devletler üzerinde artan etkisiyle konu edilmiş, bu şirketlerin feodal derebeylerini çağrıştıran bir örgütlülük ile artı-değere el koyduğu, vergi ödemediği ve imtiyazlara sahip olduğu, kişisel verileri ellerinde bulundurduğu ve bu anlamda bir toplumsal tahakküm kurdukları tartışılmıştır.[27]

Ancak Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesi için önemli olan bu tekelleşme ile cisimleşen bir yeniden feodalleşmeden çok, sömürü üzerinden yarattığı artı-değer, kârlılık, nüfus büyümesi, işgücü mobilizasyonu ve teknolojik kopuşlarla kendinden önceki toplumsal sistemlerden geometrik olarak büyüyen ve yayılan kapitalizmin düşük kârlılık ve kronik durgunluk ile nasıl bir sıfır toplamlı oyuna (zero-sum game of political redisribution) evrimleşeceğidir.[28]

Burada Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesinin diğer neo/tekno/dijital- feodalizm tartışmalarından ayrıştığı en önemli konulardan biri feodalizmin (en azından geleneksel) karakterize eden kritik özelliğin tekil/tekel üzerinden sağlanan bir egemenliğin çok ötesinde olduğunu varsayarak, egemenliğin biçiminde değil, toplumsal mülkiyet ilişkilerinin organizasyonunda nasıl bir denge kurulduğu ve üretim biçiminin buna nasıl tekabül ettiğini feodalizmin özgünlüğü olarak görmesi. Diğer bir deyişle, Siyasi Kapitalizm veya Siyasi Marksizm için feodalizmi karakterize eden tekil egemenlerin üretim süreci üzerindeki despotizminin ötesinde, üretim biçimi ve siyasal yapılaşmanın nasıl bir sürdürülebilirlik ekseninde toplumsal mülkiyet ilişkilerini yansıttığıdır. Bu anlamda neo/tekno/dijital feodalizm tartışmalarında feodalizmin belli bir tarihsel bağlamındaki spesifik formu olan ‘mutlakiyetçilik’ feodalizm olarak kabul edilirken, Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesinin bağlamlaştırdığı feodalizm, kapitalizmdeki gibi kârlılığın ve artı-değerin toplumu doğrudan dönüştürücü bir atılım yapmadığı, stabil ve saf siyasi güç belirleyiciliğinde sürdürülebilirliğin sağlandığı, kendi içinde çok parçalı üretim biçimidir.

1.3.   Bidenizm

Peki, Siyasi Kapitalizm’in ana hatlarını tarifleyen önermelerin baz aldığı yeni eğilimleri ve dönüşümleri somutlayan tarihsel gelişmeler neler olmuştur? Siyasi Kapitalizm tartışmalarını yeniden alevlendiren Brenner ve Riley bu sorunun cevabı için özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ABD siyasetine bakılmasını önerirken 2020’den beri görevde olan Biden yönetiminin Siyasi Kapitalizm tezlerine en önemli örneği teşkil ettiğini söylüyor. Biden yönetimi aslında COVID-19 pandemisi döneminde iflasını dünya çapında gösteren klasik neoliberal paradigmanın yaşadığı bir dönüşümün ürünü. Bu dönüşüm klasik neoliberalizmin geniş kapsamlı bir rekonfigürasyonunu içeren bir atılım ile sağlanmaya çalışılıyor. Bu atılımın birkaç önemli sacayağı var.

1.3.1.     İç dengelenme & Quasi-New Deal

COVID-19 pandemisini dünyada en ağır kayıplarla geçiren ABD, günümüze kadar yaklaşık 1,2 milyon insan kaybetti.[29] Bu ağır tahribat aynı zamanda kıtanın dünyaya pompaladığı yoğun piyasalaşma, sendikasızlaşma, güvencesizlik, özelleştirmeler ve kamusal kurumsallığın tasfiyesi ile birleşince uzun süredir küresel kapitalizme rengini veren neoliberal paradigmayı ve şekillendirdiği siyasal sistemi de ağır bir meşruiyet kaybına uğrattı. Bu nedenle Biden yönetiminin ilk müdahalesi ülke içinde çok büyük bir buhrana sürüklenen üretici güçleri onarıp dengelemekti.

Biden yönetimi bu eksende daha sonra Bidenomics olarak anılacak geniş kapsamlı bir enflasyonu düşürme, ekonomik büyüme, yeşil dönüşüm ve sanayileşme paketleri serisini icraata geçirdi. Kilit paketlerden biri, COVID-19 ile ilgili 1,9 trilyon dolarlık ekonomik kurtarma planını içeren 2021 Amerikan Kurtarma Planı Yasasıdır (American Rescue Plan). Bu yasa, genel ekonomik büyümeyi teşvik etmek amacıyla orta ve alt ekonomik sınıfları desteklemeyi amaçlayan daha geniş Build Back Better Plan’ın bir bileşenidir. Dikkate değer bir diğer paket ise enflasyonu düşürmeyi ve yeşil enerji girişimlerini desteklemeyi amaçlayan 2022 Enflasyon Azaltma Yasasıdır (Inflation Reduction Act). 2022 CHIPS ve Bilim Yasası (CHIP and Science Act) ise yerli yarı iletken üretimini ve teknolojik ilerlemeyi artırmaya ve tekrar rekabetçi olmaya odaklanıyor. Bu yasama çabaları, altyapıya, temiz enerjiye ve iş dünyasına yatırım yaparak, çalışanları güçlendirerek ve sektörler arası rekabeti teşvik ederek, yukarıdan aşağıya bir yaklaşım yerine, orta ve alt sınıflardan ekonomik büyümeyi teşvik etme hedefine yönelik olarak çalışmaktadır.

Biden yönetimi iç dengeleme stratejisinin bir parçası olarak Amerikan kapitalizminde üretici güçlerin temel çekirdeğini hem kurumsal hem nicelik olarak oluşturan sendikalarla da yeni bir sayfa açtı. Bu kapsamda ülke çapında üretken sektörleri domine eden büyük tekeller karşısında örgütlenen büyük kurumsal sendikaları dışarıdan desteklemeyi ve sendikal bürokrasileri kullanarak Amerikan işçi sınıfı üzerinde ideolojik ağırlığı olan sağ popülist Trumpizm’i engellemeye çalıştı.[30]

Bidenomics bu anlamda 1930’lardakine benzer yeni bir New Deal sunma iddiasını benimsemiştir. Ancak Brenner ve Riley için bu göründüğünün ötesinde bir “sözde” (quasi) uzlaşıdır ve üretici güçler ve iklim krizi için pozitif onarımlar gerçekleştirse de sınıfsal bir uzlaşıdan çok uzakta siyasi olarak planlanmış bir yukarı yönlü bölüşüm projesinin parçasıdır.

Brenner ve Riley’nin açtığı Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesi kapsamındaki tartışmayı özellikle Bidenomics’in ne anlama geldiği üzerine eleştirel olarak irdeleyen Tim Barker ve Aaron Benanav, Brenner’in kapitalizmin “süreklileşen durgunluk” ve “düşük kârlılık paradoksu” ekseninde tartıştığı kapitalizmin uzun krizi konusundaki açıklamasını merkeze alıyorlar. Brenner ve Riley’nin önerdiği Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesinin özellikle Biden yönetiminin yaptığı atılım bağlamında “kapitalizmin geleceğine ve çeşitli siyasi projelerin fizibilitesine ilişkin olağanüstü derecede güçlü iddiaların” temeli haline geldiğini ileri süren Barker’a göre, “siyasi olarak tasarlanmış yukarı doğru yeniden dağıtım”, sadece Fed’in kurtarma paketlerini ya da parasal teşvikleri değil, aynı zamanda işçilere yönelik yardımları, enflasyonu kontrol altına almak için dramatik bir kredi sıkılaştırmasını da içeren 2020’lerin mali ve para politikalarını analiz etmek için yeterince incelikli bir analitik araç değil.[31] Ayrıca Barker, düşük faiz oranlarının gelir ve güç üzerindeki dağılımsal sonuçlarının, Brenner’ın öne sürdüğünden daha belirsiz olduğunda ısrar ederek, Brenner’ın ‘siyasileştirilmiş yağma’ (escalating (politicized) plunder) iddiasının ölçülebilme şansı bulunmadığını da söylüyor.[32] Barker’a göre mali müdahalelerin araçsal ve ideolojik motivasyonlarını tespit etmek oldukça zor bir meseledir ve Brenner’ın önerdiği Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesinde, hükümetlerin kendisini meşrulaştırmak için mi para harcadığını, yoksa zengin olmayan insanlardan oy satın almayı mı gözettiğini, ya da toplumsal yeniden üretimin mümkün olan en ucuz versiyonuna yatırım yapmak için mi bir atılım yaptıklarını tespit etmek oldukça güçtür.[33]

Benanav, Barker’la da bir diyalog içerisinde, Brenner ve Riley’nin Siyasi Kapitalizm ve Bidenomics konusundaki tezlerinin geçerliliği hakkında henüz çok erken bir aşamada olunduğunu kaydederken,[34] Brenner’ın “süreklileşen durgunluk” ve “düşük kârlılık” ile karakterize ettiği yeni dönemin küresel düşük büyüme(me) olgusu yüzünden aslında kapitalist firmaları ve devletleri birbirine düşüren son derece rekabetçi bir dünya sistemi anlamına geldiğini, bu kapsamda bir ülkedeki yeniden sanayileşme ve üretici güçlerin onarımı konusunda yapılacak bir atılımın, diğer ülkelerin sanayisizleşmesinin veya sanayisinin güç kaybetmesinin zeminini hazırlayabileceğini hatırlatıyor.[35] Bu bağlamda her ne kadar ölçülmesi oldukça tartışmalı olsa da Benanav’a göre Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesi Bidenomics gibi bir atılımın mali ve ideolojik motivasyonlarını, yaratacağı yeni bölüşümü tarifleyebilir.

1.3.2.     Neo-sanayileşme & Büyüme & Emperyal savaş

Bidenomics’in dayandığı bir diğer sacayağı ise neo-sanayileşme. Özellikle pandeminin ardından küresel kapitalizmdeki güç dengelerini ve bütünleşmeyi ticaret savaşları ile tehdit eden Trumpizm’den siyasal gücü teslim alan Biden yönetimi iç politikadaki ana odağını pandemiden tahrip olan üretici güçleri yeniden üretken bir biçimde organize etmeye adadı. Bu kapsamda önemli sağlık, eğitim reformları ve istihdam yaratacak, yüklü yatırımları yürürlüğe koyup önemli adımlar atan Biden yönetimi, Trump döneminde de çağrısı yapılan stratejik üretken sermaye yatırımlarını ABD’ye çekmeye devam etmek için CHIP and Science Act vb. önemli mega paketleri geçirerek pek çok yatırım finansmanını gerçekleştirdi.

Bu büyüme yatırımlarının önemli bir bölümü Keynesyenizm’e de göz kırpacak şekilde altyapı yatırımlarına ve teknolojik üretim kapasitesine yönlendi. Ancak tüm bu yatırımlar aynı zamanda başından itibaren üretken sermayenin devamlılığını sağlamak adına kurgulanan stratejik “yeşil yeniden sanayileşme” ile paralel planlandı. Bidenomics çerçevesinde bu neo-sanayileşme atılımı önceki Trump yönetiminden “yeşil” olmasıyla ayrılmaya çalışıyor.

Neo-sanayileşme ve kapasite gelişimi elbette Amerikan kapitalizminin bel kemiği sektörlerinden olan askeri-sanayi kompleks ile birlikte de önemli bir büyüme atılımına dönüşüyor. Bu bağlamda Amerikan askeri sanayisinin ihracat-merkezli yeniden organizasyonu dikkat çekiyor.

Buna ek olarak gene silah ve savunma sanayini canlandıracak Ukrayna Savaşı Biden yönetiminin bir kez daha büyüme yatırımı konusunda elini rahatlattı. Üstüne Çin-Tayvan gerilimi ile sermaye ve silah ihracatına yeni bir fırsat bulan ABD, İsrail’in Filistin’i işgali ile askeri-sanayi kompleksinin üretim ve ihracat kapasitesini maksimize etti.

Sidecar’da yayımlanan yazısında Bidenomics’in dayattığı neo-sanayileşmenin askerî ve emperyal kanadına dikkat çeken Gray Anderson, şimdiye kadar yapılan değerlendirmelerde “genişleyen yurt içi harcamalar ile giderek daha agresif hale gelen Pasifik politikası arasındaki ilişkisel mantığın” neredeyse tamamen ihmal edildiğini vurguladı.[36] Anderson’a göre AUKUS ve Çin’i çevreleme en az Rusya-Ukrayna Savaşı kadar ABD kapitalizmine askerî sanayi bazlı büyüme katabilecek önemde.

Bütün bu gelişmeler saf siyasi gücün öncü olduğu süreçlerin sonunda ABD kapitalizmini pandemi sonrası yeniden yapılandıran önemli gelişmeler olarak küresel askerî tekeller ve teknoloji tekelleri için yukarı yönlü yeniden bölüşümü sağlarken, ülkedeki üretici güçlerin yüksek istihdam, sağlık ve eğitim reformları ve önü açılan sendikalaşma ile pandemi dönemindeki gibi çökmesini engelledi, dengede tuttu.

1.4.   Değerlendirme & Sonuç

Siyasal Kapitalizm kavram çerçevesi, tarih boyunca ekonomik ve siyasal sistemler arasındaki iç içe geçmiş ilişkinin yeniden değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Bu çerçeve, kapitalizmin siyasi etkiden bağımsız işlediği fikrine meydan okuyor ve bunun yerine devletin kâr amaçlı faaliyetleri kolaylaştırma ve düzenlemedeki rolünü vurguluyor. Burada Siyasi Kapitalizmin gerçekten yeni bir olgu mu yoksa sadece uzun süredir devam eden dinamiklerin yükseltilmiş bir tezahürü mü olduğunu sormak önemlidir.

Elbette neoliberalizm, ekonomik getirilerin siyasallaştırılmasında uzun bir süre çok önemli bir döneme damgasını vurdu, çünkü neoliberalizmde siyasal güç, sermaye getirisi oranlarını güvence altına almada giderek daha doğrudan bir rol oynamaya başladı. Dolayısıyla burada neoliberalizmin bir evriminden bahsetmek mümkün. ‘Siyasi Kapitalizme’ doğru olan bu evrim, devletin geleneksel rolünden ayrılarak onu ekonomik ilişkilerde pasif bir kolaylaştırıcıdan proaktif bir oyuncuya dönüştürdüğünü göstermektedir.

Riley ve Brenner, siyasi kapitalizmin kronik durgunluk gibi yapısal krizleri şiddetlendirdiğini, siyasi partilerin büyüme koalisyonları kurma yeteneğini zayıflattığını ve toplumsal eşitsizlikleri artırdığını öne sürüyor. Kâr ile birikim arasındaki ilişkinin bu şekilde aşınması, hâkim ekonomik düzenin meşruiyetini tehdit ediyor ve bir zamanlar hâkim olan, kapitalistlere fayda sağlayan şeyin doğası gereği toplumun geneline de fayda sağladığı yönündeki düşünceye meydan okuyor.

Brenner’ın analizi, birikimin sürdürülmesi ve yaşam standartlarının yükseltilmesi için devletin sermayeye bağımlı olduğunu, bunun da kemer sıkma önlemlerine ve işçi haklarının bastırılmasına yol açtığını vurguluyor. Ancak kapitalistlerin üretken yatırımlar yerine finansal spekülasyona veya siyasi nüfuza öncelik verme konusundaki artan eğilimi, bunların siyasi sonuçların şekillendirilmesinde devam eden önemine ilişkin soruları gündeme getiriyor.

Lola Seaton’un iddia ettiği gibi, ekonomik ve politik elitlerin politik kapitalizm altında kaynaşması, ekonomik ve politik güç arasındaki çizgileri bulanıklaştırıyor, sermaye ile devletin ayırt edilemez hale geldiği kayırmacı bir sistem yaratıyor.[37] Siyasi kapitalizmin ortaya çıkardığı zorlukların üstesinden gelmek için güç dinamiklerini yeniden şekillendirmeye odaklanan siyasi bir tepkiyi gerekli. Bu nedenle, ‘siyasi kapitalizm’ sorununun çözümü, nihai olarak, siyasi gücü kimin elinde tuttuğunun yeniden yapılandırılmasında ve toplumu insanlık medeniyetinin çöküşüne giden yoldan uzaklaştırılmasında yatıyor.

Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesi 21. yüzyılda küresel kapitalizmin dönüm noktalarını belirlerken yalnızca kapitalizmin karşılaştığı yapısal krizler ile beraber ortaya fışkıran derin çelişkilerine rağmen kapitalizmin nasıl hayatta kaldığını gösterdiği için değil, bunu yaparken kendisinin ortaya çıktığı koşullardaki egemen üretim biçimlerine karşı yarattığı kopuşu sağlayan temel karakteristiklerin de nasıl nitel dönüşümler geçirdiğini, ve bunun kapitalizmi nasıl kendinden önceki üretim biçimlerine özgü olan siyasi gücün daha belirleyici olduğu formasyona dönüşmesine kapı araladığını tespit eden bir deneme olduğu için de önem taşıyor.


[1] Riley ve Brenner’ın bu makalesi “Amerikan siyaseti üzerine yedi tez” başlığıyla e-komite’de yayımlandı.

[2] Böyle bir değerlendirme Lola Seaton tarafından New Left Review dergisinde son derece kapsamlı bir şekilde yapılmıştır. Bkz: Seaton, L. (2023). Reflections on ‘Political Capitalism’. New Left Review, 142.

[3] Holcombe, R. G. (2018). Political Capitalism: How Economic and Political Power Is Made and Maintained. Cambridge: Cambridge University Press.

[4] Brenner, R., & Riley, D. (2022). Seven Theses on American Politics. New Left Review, 138.

[5] Zammit-Lucia, J. (2022). The New Political Capitalism: How Businesses and Societies Can Thrive in a Deeply Politicized World (1st ed.). Bloomsbury Business. https://www.bloomsbury.com/us/the-new-political-capitalism-9781472990198/

[6] Brenner, R. (2017). Introducing Catalyst. Catalyst, 1(1).; Brenner, R. (2020). Escalating Plunder. New Left Review, 123.; Brenner, R. (2021). “From Capitalism to Feudalism? Predation, Decline and the Transformation of U.S. Politics” [Online video]. Retrieved from https://www.youtube.com/watch?v=XZJ-Bz4U4As; Riley, D. (2020). Faultlines: Political Logics of the US Party System. New Left Review, 126.

[7] Wood, E. M. (1995). Democracy against Capitalism: Renewing Historical Materialism. Cambridge: Cambridge University Press.

[8] Aligica, P. D., & Tarko, V. (2014). Crony Capitalism: Rent Seeking, Institutions and Ideology. Kyklos, 67(2), 156-176. DOI: 10.1111/kykl.12048

[9] Funke, M., Schularick, M., & Trebesch, C. (2023). Populist Leaders and the Economy. American Economic Review, 113(12), 3249-88. DOI: 10.1257/aer.20202045; Mudde, C., & Kaltwasser, C. R. (2013). Populism. Oxford Academic. DOI: 10.1093/oxfordhb/9780199585977.013.0026; Mudde, C., & Kaltwasser, C. R. (2017). Populism: A Very Short Introduction. Oxford Academic. DOI: 10.1093/actrade/9780190234874.001.0001

[10] Levitsky, S., & Ziblatt, D. (2019). How Democracies Die. Crown.

[11] Wood, 1995.

[12] Marx, K. (1993). Grundrisse: Foundations of the Critique of Political Economy (M. Nicolaus, Trans.). Penguin., G, s. 454, 604.

[13] Marx, K. (1978). Capital: A Critique of Political Economy, vol. 1 (B. Fowkes, Trans.). Penguin., C1, s. 450.

[14] Marx, 1978, s. 724; Mau, S. (2023). Mute Compulsion: A Marxist Theory of the Economic Power of Capital. Verso., s. 124.

[15] Carchedi, G., & Roberts, M. (2022). Capitalism in the 21st Century: Through the Prism of Value. Pluto Press.

[16] Brenner, 2017.

[17] Brenner ve Riley, 2022.

[18] Brenner, 2017; 2021.

[19] Cameron, M. A. (2013). Democracy Without the Separation of Powers? In M. A. Cameron (Ed.), Strong Constitutions: Social-Cognitive Origins of the Separation of Powers. Oxford Academic. DOI: 10.1093/acprof:oso/9780199987443.003.0007

[20] Fındıkçıoğlu, G. (2023, September 26). Politik kapitalizm: Analitik öz. Ekonomim. Retrieved from https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/politik-kapitalizm-analitik-oz/709353

[21] Brenner ve Riley, 2022.

[22] Brenner ve Riley’nin Biden’ın bir “sözde” (quasi) bir New Deal yapmaya çalıştığını söylediğini hatırlatmak gerek.

[23] Burada en önemli örnek Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin ABD ara seçimlerinde seçmenlerin geleneksel katılımını arttırarak Demokrat Parti seçmenini mobilize eden, kürtaja erişim konusunda verdiği tartışmalı karardı.

[24] Siyasi Kapitalizm kavram çerçevesine Amerika’daki sınıf savaşları bağlamında bir katkı da Mathew Karp’tan geldi. Karp’ın detaylı analizi, Brenner ve Riley’in Amerika’daki işçi sınıflarının kategorizasyonu ve sınıfsal stratejilerin bir eleştirisini yapıyor. Bkz. Karp, M. (2023). Party and class in American politics. New Left Review, 139.

[25] Fındıkçıoğlu, 2023.

[26] İlgili kavramların tartışıldığı başlıca katkılar: Dean, J. (2020). Communism or Neo-Feudalism? New Political Science, 42(1).; Hudson, M. (2012). The Road to Debt Deflation, Debt Peonage and Neofeudalism. Levy Economics Institute of Bard College Working Paper, (708).; Mazzucato, M. (2019). Preventing Digital Feudalism. Project Syndicate.; Varoufakis, Y. (2021). Techno-Feudalism Is Taking Over. Project Syndicate.; Varoufakis, Y. (2022). Yanis Varoufakis on Crypto, the Left and Techno-Feudalism. The Crypto Syllabus.; Varoufakis, Y. (2024). Technofeudalism: What Killed Capitalism. Melville House.

[27] Morozov, E. (2022). Critique of Techno-Feudal Reason. New Left Review, 133/134.

[28] Brenner ve Riley, 2022; Seaton, 2023.

[29] Ritchie, H., Mathieu, E., Rodés-Guirao, L., Appel, C., Giattino, C., Ortiz-Ospina, E., et al. (2020–2022). Coronavirus Pandemic (COVID-19).Our World in Data. Retrieved May 7, 2024.

[30] Elbette Bidenizm de siyasal spektrumun sağından ve solundan çeşitli meydan okumalarla karşılaştı. Trumpizm ile yeniden örgütlenmeye çalışan popülist sağ hareketler özellikle ekonomik iyileşmeler ve büyüme yüzünden artan göç dalgasına karşı Bidenizm’i zorlarken; soldan da en başta ABD’nin dünyaya pompaladığı askeri ve siyasi istikrarsızlık (İsrail-Filistin, Tayvan ve Ukrayna) konu oldu. Soldan gelen meydan okumalardan en önemlisi ise özellikle yaz aylarından itibaren yeniden sanayileşme dalgasının merkezinde konumlanacak otomotiv-sanayi işçilerinin yükselen sendikası UAW ile gelişmeye başlarken Biden yönetimi hızlı adımlarla bu dev sendikanın yönetimini Trump tehdidini Amerikan işçi sınıfı için daha yıkıcı göstererek ile kendi yanına çekmeye çalıştı.

[31] Barker, T. (2023). Some questions about political capitalism. New Left Review, 140/141.

[32] Brenner, 2020.

[33] Barker’ın argümanlarının devamı kendi blogunda bulunabilir.

[34] Benanav, A. (2023). A dissipating glut. New Left Review, 140/141.

[35] Siyasi Kapitalizm tartışmalarına bu konu özelinde başka bir katkı ise J. W. Mason’dan geldi. Jacobin’de yazdığı değerlendirmede Mason, Benanav ve Brenner’ın kapasite fazlası açıklamasına itiraz ederek New Deal tarzı teşvik ve endüstriyel strateji beklentilerini savundu. Mason, Brenner’ın bir ülkede artan kamu yatırımının ‘başka bir yerde kârlı birikim fırsatlarını azaltacağı’ fikrinin, talebi kısmen arzdaki değişikliklerle belirlenen esnek bir değişkenin aksine “sonlu” (“mutlak veya harici olarak verilen” bir kısıtlama) olarak kabul ederek hata yaptığını öne sürdü.

[36] Anderson, G. (2023, June 15). Strategies of Denial. Sidecar.

[37] Seaton, 2023.