Alfredo Saad-Filho: “Trump, Johnson ve Bolsonaro Bataklıkta”

COVID-19 salgını sırasında Brezilya, İngiltere ve ABD'nin olağanüstü başarısızlıkları, bir daha asla olmaması gerekenler hakkında değerli dersler sunuyor: virüsün ortadan kalkmasını dileme, bir pandeminin halk sağlığı ve ekonomi üzerindeki potansiyel etkisini hafife almak, kaçınılmaz kısıtlamaları geciktirmek, ve çok daha fazlası... Bu başarısızlıklar, yıkımın temel nedenlerine de güçlü bir ışık tuttu.

Bolsonaro, Trump ve Johnson'ın COVID mücadelesini gösteren bir illustrasyon. Kaynak: ?

Sizin için pandemi nasıl gidiyor?

COVID-19 salgını sırasında Brezilya, İngiltere ve ABD’nin olağanüstü başarısızlıkları, bir daha asla olmaması gerekenler hakkında değerli dersler sunuyor: virüsün ortadan kalkmasını dileme, bir pandeminin halk sağlığı ve ekonomi üzerindeki potansiyel etkisini hafife almak, kaçınılmaz kısıtlamaları geciktirmek, ve çok daha fazlası… Bu başarısızlıklar, yıkımın temel nedenlerine de güçlü bir ışık tuttu.

Özetle, bu üç ülkede yaşanan insani felaket, ekonomiyi korumanın öncelikli olması ve “bazı emekliler [sonuç olarak] ölürse çok kötü”[1] yaklaşımlarını boşa çıkaran daha hafif bir ekonomik gerileme -tam tersine, ortalamadan daha kötü olmaları muhtemel- ile telafi edilemez.

İlk adım felaketin büyüklüğünün farkına varmaktır (bakınız Tablo 1).

Tablo 1: Pandeminin Etkisi
  Brezilya İngiltere ABD Çin Küba Almanya Yeni Zelanda Güney Kore Tayvan Vietnam
Toplam vaka 1,921,824 292,931 3,431,744 85,226 2,432 200,734 1,547 13,551 451 381
Milyon başına vaka 8,772.5 4,266.0 9,984.6 59.1 214.2 2,374.7 247.6 262.9 18.9 3.8
Toplam ölüm 74,133 45,138 136,699 4,642 87 9,079 22 289 7 0
Milyon başına ölüm 353.9 677.6 408.5 3.3 7.7 109.5 4.7 5.6 0.3 0.0
Öngörülenin üzerindeki ölümler (Normal koşullara kıyasla) 54,700 65,700 149,200 Veri yok (v.y) (v.y) 9,800 (v.y) (v.y) (v.y) (v.y)
2020 GSYİH büyüme oranı (tahmini) -9.1 -10.2 -8.0 1.0 (v.y) -7.8 -7.2 -2.1 -4.0 2.7
Kaynaklar: https://coronavirus.jhu.edu/map.html (15 Temmuz 2020), ourworldindata.org (13 Temmuz 2020), www.ft.com (15 Temmuz 2020), ve www.imf.org.

Felaket Üçlüsü

Seçtiğimiz vakalar (‘Felaket Üçlüsü’), liderlik bakımından bariz özellikleri paylaşıyorlar: her üç ülke de kibirli, bencil, kendini pazarlayan, şatafatlı, kaba, tepeden bakan, psikopati olmasa bile histriyonik kişilik bozukluğu belirtileri gösteren ve anayasayı ve devlet aygıtını çiğnemek ve yeniden yapılandırmak için açıkça otoriter hırslar taşıyan şaklabanlar tarafından yönetiliyor. Bu liderler, şaşırtıcı bir şekilde, kitlesel destek hareketleri oluşturmakla ilgilenmiyorlar; bunun yerine kendilerine hayran ancak örgütsüz takipçileri kazanmayı tercih ediyorlar: Donald Trump Cumhuriyetçi Partiyi esir aldı, ancak bunun seçim mekanizması ve fon yaratmanın ötesinde bir faydası yok; Boris Johnson’ın Brexit ile imajını tazelediği Muhafazakar Parti’ye ayıracak zamanı yok; Jair Bolsonaro ise bir partiye bile üye değil (‘Brezilya için İttifak’ı yaratma girişimi acınası bir şekilde durdu).

Ne yazık ki, bu sadece başlangıç: yüzsüzce ve iflah olmaz bir şekilde yalan söylüyor, layık olmadıkları faziletlere sahip çıkıyor, apaçık gerçekleri inkar ediyor, gerçek dışı beyanlarda bulunuyor ve şüphecileri, olguları sorgulayanları, farklı görüşe sahip olanları ve kadınları taciz yağmuruna tutuyorlar. Alçak gönüllülükten nasibini almamış, vicdan konusunda vurdumduymaz, yaptıkları hatalı olsa veya geri tepse bile yaptıklarının ‘dünyada en iyi’ olduğunu iddia etmede atikler. Otoriter sezgilerine rağmen bu liderler seçim süreçlerinin kölesi kalmaya endişeyle devam ediyorlar: her şey bir sonraki seçime bağlı. Ve dahası: medya ile, sistemli eleştirinin kötü gösteren ışığı altında bile görünürlüğü garanti eden, hesaplanmış (paradoksal olarak takipçilerinin bağlılığını pekiştirme eğiliminde olan) kavgalar çıkartmaya çalışıyorlar. Yorumcular, “medeni” siyaseti devamlı istismar eden bu liderlerin popülaritesini açıklamakta güçlük çekiyor.

Bu niteliklerin bileşimi, pandeminin yarattığı gerilim altında ölümcül bir hale büründü. Önlemler, kötü görüneceği, zayıf göstereceği veya seçime dair beklentileri kötüleştireceği için, riskler önemsenmedi. Kabadayılık taslamak, inkar ve yalanlar geçmişte yeterliydi, ancak koronavirüs kararlıydı. Halk sağlığı için alınacak önlemler, devlet aygıtı, Liderin reklamı ile alakasız bir meydan okuma ile karşılaşıp ağırdan aldığı için gecikti. Savunmaya dayalı oynamak doğal olarak bu liderlere uygun gelmedi ve her şeyi berbat ettiler. Telejenik yeteneklerine rağmen, Ötekiler için acıyı paylaşma rolü yapamadılar veya acıma, utanç veya pişmanlık gösteremediler ve duygusuz çıktılar; pandeminin karmaşıklıklarına açıklık getiremediler[2] ve cahil göründüler; amacı olan bir kurumsal karşılık veremediler ve bihaber göründüler. Trump ve Bolsonaro kendi sağlık uzmanlarını sahte kürler pazarlayarak alenen baltalarken, Johnson’un uzmanları aksi yönde mesajlar verir vermez “kayboldular”[3]. Daha da kötüsü, siyasete savaş (Kal veya ayrıl; Toriler veya Corbyn; silah sahipleri ve beyazların üstün olduğunu savunanlar veya silah kontrolleri ve Black Lives Matter protestocuları; Obamagate veya Russiagate; Lula veya Lava Jato; geleneksel medya veya evanjelik start-up’lar ve dahası) olarak alışmış ve “derin devlet” ile olan savaşlarında sıkışmış olan liderlerimiz kendilerini anlaşmazlık ve kızgınlık siyasetine tepki vermeyen bir düşman olan COVID-19’un üzerine gidemezken buldular.

Daha Derin Politik Rahatsızlık

Bu işlev bozuklukları sadece bireysel yetersizlik veya aptallığa bağlı değildi; üç ülkeyi özellikle kötü etkileyen daha derin bir politik rahatsızlığı ortaya koyuyorlar. Neoliberalizme geçiş, 1970’lerin ortalarından bu yana İngiltere’de, on yılın sonundan bu yana ABD’de ve 1980’lerin sonundan bu yana Brezilya’da ekonomik ve sosyal yeniden üretimi yeniden yapılandırırken, ekonomik ve toplumsal anlamda çok sayıda “kaybeden” yarattı: milyonlarca kalifiye iş ortadan kaldırıldı; tüm meslekler kayboldu veya ihraç edildi; kamu sektöründeki istihdam fırsatları, özelleştirmeler ve “tasarruflar” nedeniyle daha da kötüleşti. Kayıtlı sektörde iş güvencesi azalmıştı ve ücret koşulları ve refah korumaları herkes için bozulma eğiliminde.

Neoliberal demokrasinin kurumsallaşması, “kaybedenlerin” yabancılaşmasını daha ileri taşıdı. Devletin hak etmeyen yoksullara, kadınlara, azınlıklara, yabancılara ve yabancı ülkelere verdiği “gereksiz ayrıcalık” görüşleri ile kaygıları görmezden gelindi ve kızgınlıkları, korkuları ve umutları ana akım medya tarafından alınıp “iyi” ve “kötü” insanlar arasındaki etik çatışmalara dönüştürüldü,  sağduyu nosyonları ile bireysel ve kolektif düzeyde “sahtekarlık” tarafından çerçevelendi.

Bu süreç kapitalizmin iki sütununu aşındırdı. İlki, bilim aracılığıyla aydınlanma vaadi idi: sadece üniversiteler meşruiyetini kaybetmedi (“Mickey Mouse dersler”, “aşırı ücret alan yöneticiler” ve yüksek öğrenci borçları – hepsi hükümet politikalarından kaynaklanan – var olmakla beraber “sol kanat endoktrinasyonu” ve “iptal kültürü (cancel culture)” bastırıldı). Benzer izlekler boyunca, neoliberal birey kültü gerçeğin kendisinin bireyselleşmesini besledi: dünyanın düz olduğuna inanmak benim hakkımdır ve hiçbir sivri kafalının herhangi bir konuda benden daha büyük bir otoritesi yoktur; kimse bana maske, aşı ya da kilit empoze edemez; koronavirüs bir aldatmaca çünkü böyle söylüyorum[4], ve bu durum kontrol edilmezse , kuşkusuzluğun şenlik ateşinde, sabit uydular, uzun mesafeli ulaşım, internet, istatistiksel tıp, su arıtma tesisleri ve bunlar gibi çok daha fazlasını tüketecek.

İkinci sütun, demokratik politika, ekonomik meselelerin tartışmadan dışlanması nedeniyle hem meşruiyeti hem de etkinliği kaybetti: neoliberalizm altında, piyasanın üstünlüğü ve enflasyon kontrolünün zorunluluğuna itiraz edilemez, hatta tartışılmazdı ve devlet kurumları, neoliberal politikaları, seçimler aracılığı ile hesap verebilirliğinin kestirilemeyen aşırılıklarından izole etmek için yeniden düzenlendi. Yasa, mali açık limitleri, enflasyon hedefleri ve özelleştirmeleri desteklerken, bir propaganda yaylım ateşi “iyi yaşamın” özü olarak finansallaşma ve aşırı tüketimi teşvik etti. Yabancılaşma, bunu kaçınılmaz olarak takip etti ve solun görece erken yıkımı göz önüne alındığında, muhalefetin anomiye dönüştüğü, “muhteşem” otoriter liderler tarafından aklı başından alınmış ve aşırı sağ tarafından boğulmuş bir siyasi boşluk ortaya çıktı. Bu yıkıcı eğilimler, 2007’de başlayıp, devletin finansı kurtarma amacıyla harcama yapmasının gerekliliği ile meşrulaştırılmaya çalışılan bir “mali kemer sıkma” on yılı ile sonuçlanan, fakat aslında toplumsallık ve sosyal yeniden yapılanmanın yeni dalgalarını daha da yayan, Büyük Finansal Kriz ile daha da derinleşti. O halde ‘muhteşem’ liderlerin yükselişi ne geçici bir sapma ne de tersine döndürülebilir bir siyasi ur, daha ziyade finansallaşmanın başarısızlığının, neoliberal demokrasinin çöküşünün ve baskın ideolojilerin ve gerçekliğin temsil biçimlerinin meşruiyetini yitirmesinin bir yan ürünüdür.

Bu istikrarsız politik dinamik COVID-19 tarafından boğuldu. Brezilya, İngiltere ve ABD, şaşkın bir dehşet içerisinde, koronavirüs, vurdumduymaz kibir, kabadayılık ve inkar çığlıklarını izledi ve on binlerce can kaybetti. Bu sırada, nüfusları, bir dizi ülke ve bölgenin pandemiyi zaptetmeyi başardığı bilgisinden mahrum bırakıldı; şaşırtıcı bir şekilde, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’daki (göreli) başarılar, İngiltere’de ya sıradan ya da önemsizmiş gibi göz ardı edildi, fakat sonrasında İngiltere, her zaman en yakın olanlardan başlayarak daha küçük ülkeleri küçümsedi.

Koronavirüse karşı birçok başarılı deneyim mevcuttur. Devlet kapasitesi, hızlı tepki, sağlık sistemleri, kaynaklar, teknoloji ve sosyal kontrolün yaygınlığı ve esnekliğinin farklı kombinasyonlarının koronavirüsü durdurabileceğini gösteriyorlar. Felaket kaçınılmaz değildi; her ölüm hesaba katılmalıdır. Buna karşılık, Felaket Üçlüsü kasıtlı bir hazırlık eksikliği gösterdi, sağlık sistemlerine yetersiz kaynak sağladı, dağınık ve çelişkili politikaları teşvik etti, uygulamada zayıf stratejiler seçti ve yaşamın korunmasında şaşkınlık verici bir yozlaşmaya öncelik verdiler. Salgın sadece kibrin bedelinin ölüm olduğunu değil; aynı zamanda ölümün, uzun süredir acı çeken üç ülkede neoliberalizmin gerileyen bir biçiminin önlenebilir sonucu olduğunu göstermektedir.


[1] Bu alıntı İngiltere Başbakanı Baş Danışmanı Dominic Cummings‘e (özel olarak kendisi için yaratılmış bir unvan) atfedildi. Sonrasında,  bu tür ifadeleri olduğu reddedilirken, Cummings, İngiltere’deki karantina durumunu ihlal etti.

[2] Karşı örnek Angela Merkel’in pandemi hakkında kusursuz açıklaması; bakınız “ https://www.theguardian.com/world/2020/apr/16/angela-merkel-draws-on-science-background-in-covid-19-explainer-lockdown-exit

[3] Bakınız “Government scientist Neil Ferguson resigns after breaking lockdown rules to meet his married lover,” “Chief nurse dropped from Downing Street coronavirus briefing ‘after refusing to back Dominic Cummings’” ve “Health experts ‘banished’ from Downing Street briefing after failing to toe Government line.”

[4] Bu her zaman iyi sonuçlanmadı; örneğin bakınız, https://www.abc15.com/news/coronavirus/30-year-old-dies-after-attending-covid-party-thinking-virus-was-a-hoax


*Alfredo Saad-Filho’nun 20 Temmuz 2020 tarihinde “Trump, Johnson, and Bolsonaro in the Swamp” başlığıyla Socialist Project’te yayımlanan yazısı Volkan Ahıskalı tarafından textum için Türkçeye çevrilmiştir. Kaynak: https://socialistproject.ca/2020/07/trump-johnson-bolsonaro-the-swamp/