Mikroiş sitelerinin karanlık yüzü

Kimilerine göre, fuzuli işlerin yapay zekâ ve robotlar tarafından yapıldığı, işçilerin ise sanat ve spor faaliyetleri ile ilgilendiği gelecek artık uzak değil. Amazon’un Mekanik Türk’ü de dâhil olmak üzere mikroiş sitelerindeki kitlesel sömürünün izini süren Phil Jones, bu sırça masallar köşküne bir taş atıyor. Görkemi dağılan hayalin arkasındaki gerçek ise korkutucu: Platform Kapitalizmi hepimiz için geliyor; hem de 19. yüzyıldan miras sömürü yöntemlerini geliştirerek. Jones’un yeni kitabından alınan bu kesit, mikroiş sitelerindeki ücret, puanlama sistemleri gibi mekanizmalara odaklanarak uzaktan çalışmanın acımasız yüzüne projeksiyon tutuyor.

Amazon'un Mekanik Türk isimli web sitesine ilham kaynağı olan The Turk olarak da bilinen satranç otomatı.

Ya iş bir oyun, sıkı çalışmak da neredeyse hiç çalışmamak olsaydı? Playment ve Clickworker gibi platformların vaadi tam da bu. Koltuklarında mayışıp bilgisayarlarında aylak aylak takılan genç, hip insan imajlarıyla bezenmiş web siteleri, eğer cesur yeni ekonomimizde iş diye bir şey hâlâ mevcutsa, bunun bir video oyunundan veya kıyafet alışverişinden farklı olmadığı izlenimini uyandırıyor. Uzaktan çalışmanın uydurma olduğu ölçüde albenili, sepya tonlu imajı lümpen parça başı işe bir arzu parıltısı ve cazibe kazandırıyor.

“İş” veya “işçi” laflarının bahsinin bile bu neşeli havayı dağıttığı bir durumda, siteler yalnızca “kullanıcılar”, “görevliler” ve “oyuncular” gibi kavramlara başvuruyorlar. Oyun artık ücretle eşdeğer. “Zekice oyunlaştırılmış uyumluluk rejimleri” iş sürecinin kendisine kadar uzanıyor. Ekrana yansıtılan sıralamalar, parasal olmayan ödüller ve yeni akreditasyon seviyelerine erişim – Mechanical Turk’ün anlaşılmaz “ustalık vasfı” gibi – iş ve oyun arasındaki sınırları bulandıracak biçimde görevleri oyunlaştırma maksadıyla kullanılıyor.[1]

Ne var ki, ücret “jeton” ya da “ödül” haline geldiğinde, boş vakit ve gevşeme, çok geçmeden, eğlenceden öte gasp gibi gözükmeye başlar. “Ödül” gibi tumturaklı sözcükler, görevlerin bir kumar, ücretin de bir sözleşmeden çok işçinin bir görevi kabul etmeye karar verirken yaptığı bir bahis olduğunu ima eder. Ve eğer ödeme, geçim seviyelerinin altında değilse – Mechanical Turk’teki görevlerin yüzde 90’ı görev başına 10 sent ödüyor – o ödeme zaten yoktur. Mikroiş siteleri hakkında yapılmış en büyük araştırmalardan biri, işçilerin yüzde 30’unun düzenli olarak ödeme alamadıklarını tespit etti. Clickworker’da ise bu oran yüzde 15.

Başka bir ifadeyle, sermayenin çevrimiçi altyapısı önemli ölçüde ücretsiz emekle yürüyor. Melinda Cooper’ın belirttiği üzere bu, daha uzun erimli bir gidişata işaret ediyor: “Post-Fordist koşullar altında, ücretin kendisi performans göstergelerinin sağlanmasına ve belirsiz saat aralıklarında ücretsiz çalışmaya hazır olma koşuluna bağlı şekilde spekülatif bir teklife dönüşmüştür.” Böylece işçi giderek daha fazla yarı-büyülü bir kumar ve piyango ekonomisinde çalışır hale gelmektedir. Mikro çalışma, bir sonraki görevin ücretinin ödenmesi olasılığının işçileri tekrar tekrar daha fazlası için işe dönmeye teşvik ettiği bu uzun erimli gidişatın en amansız pik noktasını temsil ediyor. Karmaşık ödül programları ve tartışmalı fiyatlandırma politikası, görevleri oyunlaştırıyor; lüzumsuzluğu ve güvencesizliği yeni, heyecan verici çalışma ve boş zaman biçimleri olarak etkin bir şekilde yeniden pazarlıyor.

Parça başı ödemenin geri dönüşü

Ücret bahse dönüştüğünde, işçi statüsünün kendisi sorgulanır hale gelir. Ücret ve iş, sermaye altında bir bütün olarak birbirine bağlıdır. Bu sadece ontolojik bir alaka değildir; hayati bir siyasi değere sahiptir, çünkü işçi ve ücret arasındaki tutarlılık, sermayeye karşı birçok mücadelenin doğduğu zemindir. Bir ücret olmadan, kişi tam anlamıyla bir işçi değil, kavramsal ve politik olarak ayrıksı kategoriler olan köle ya da artıktır.

Tam da bu sebepten Ev İşi İçin Ücret gibi kampanyalar, ücretin “üretimin gizli meskeninin ötesinde” ev içi emeğe doğru genişletilmesini talep etti. Silvia Federici’nin belirttiği gibi: “Ev işinin ücretsiz hali, ev işinin iş olmadığı yolundaki yaygın varsayımı pekiştirmede en güçlü silah olmuştur.” Mikro iş vakasında da ücretin bu kadar sık ortadan kaybolması, benzer bir şekilde “işçi” statüsünün reddini ortaya koyuyor; bakım ve ev işlerindeki duruma benzer olarak, küçük veri görevlerinin de resmi olarak tanınmayı hak etmediğini hatırlatıyor.

Mikro çalışma siteleri elbette ödeme vaat ediyor, ancak talep üreticilerine [requester] istedikleri gibi hareket etmeleri için açık kart [carte blanche] verdikleri ölçüde çok sayıda görev ücretsiz hale geliyor. Tarafsız görünen yapılar, genelde aslen ücreti zorunlu değil isteğe bağlı hale getirmeye yönelik sistematik çabalar etrafında örgütleniyor. Ücretin ödendiği durumlarda bile görevler o kadar korkunç oranlarda düşük fiyatlanıyor ki, ücretler yeniden üretim işlevini yitiriyor. Ücretlerin hesaplandığı tek platform olan Mechanical Turk‘te işçiler saatte 2 dolardan az kazanıyor.

Bu sitelerin ücret hırsızlığını kolaylaştırma yollarından en etkili olanı, ödemenin ta kendisidir. Otonom araçların ve teslimat dronlarının parlak ihtişamının ötesine bakıldığında, Silikon Vadisi’nin en göz kamaştırıcı emek tasarrufu sağlayan cihazlarında 19. yüzyıl ekonomisine bir geri dönüş olduğu görülüyor. İşverenlerin bitmiş ürüne göre ödeme yapmasına izin veren parça başı ücretlendirmede ücret gaspı riski diğer ödeme biçimlerinden daha fazladır. Unutmayalım ki, Marx’ın parça başı ücreti “kapitalist üretim tarzına en uygun ücret biçimi” olarak görmesi tam da bu sebeptendir.

Viktoryan kapitalizmin yaygın özelliği olan parça başı ücret, görevlerin standartlaştırılmasına ve ücretlerin saatlik olarak ödenmesine olanak veren 20. yüzyıl rasyonalizasyon süreçleriyle Küresel Kuzey’de neredeyse tamamen ortadan kalktı. Ancak bu ödemeler, Güney’in devasa kayıt dışı sektöründe sistemin marjinlerinde geçimini sağlamak zorunda kalanlar için, çekçek çekiciler ve atık toplayıcılar ile yerel veya küresel tedarik zincirlerinde çalışmak üzere taşeron işçilik yapan atölye çalışanları için sahte bir cankurtaran simidi olarak, en yaygın ödeme şekli olmaya devam etti.

Parça başı ücretlendirmenin ABD ve Avrupa’ya dönüşü, hizmet sektörünün uğraştığı üretkenlik bilmecesine yönelik yavan bir çözüme dayanıyor. Yemek, posta teslimatı ve muhasebe gibi otomasyonun ezbere çalışmadığı işlerde, Deliveroo ve Upwork gibi siteler, Viktoryan kapitalizmini profesyoneller ve prekaryalar için nazikçe yeniden tasavvur ederek, işçileri acımasız seviyelerde yoğunluğa itmek için bir zamanlar ücretli veya maaşlı olan çeşitli mesleklerde parça başı çalışmayı uygulamaya koydu. Bu, kaba hızın sıkı kalite standartlarından genellikle daha önemli olduğu Mechanical Turk gibi siteler için daha az geçerli değil. Yapay Zekâ, mikro çalışma sitelerinde listelenen birçok görevi zaten yapabiliyor, ancak hız söz konusu olduğunda işçiler üstünlüğü elinde tutuyor. Mechanical Turk‘te beş dakikalık bir HIT’in (İnsan Zekâsı Görevi) 20 sent kadar düşük bir ücretle ödenebileceği göz önüne alındığında, işçilerin yalnızca günlük ihtiyaçlarını karşılamak için bile hızla çalışması gerekiyor.

Parça başına ödenen görevler sonucunda işçiler, yeni işler ararken uzun nadas süreleri deneyimlerler; bu da genellikle iki yakayı bir araya getirmelerinin daha uzun sürmesi anlamına gelir. Piyasaya kaçan diğer işçilerin de muaf olmadığı gibi, iş aramak için harcanan zaman işleri tamamlamak için harcanandan çok daha fazladır. Appalachia’daki eski bir maden kasabasından bir Mechanical Turk işçisi, platformda geçen tipik bir günü şöyle anlatıyor:

Günde 12-16 saat çalışırsam, belki saatte 5 dolar kazanırım. O da iş olduğu zaman, ama işler arasında beklediğinizi ve o aralıkta sadece iş aradığınızı düşünürseniz, işte o vakit saatlik ücret dramatik bir şekilde düşer. Artık bizlerden çok var, kaliteli işlerden az kaldı. Bazı zamanlar iyi iş talepleri alıp alamayacağımı görmek için gecenin bir yarısında uyandığım oluyor. Çoğu HIT hemen tıklamadığınız vakit kayboluyor.

Ücretli ve ücretsiz emek arasındaki sınırları bulandırmak

Kayıt dışı ekonominin diğer bölümleri gibi, mikro çalışma siteleri de “kronik bir süper emek bolluğunun” sahnelendiği alanlar. Bu arz fazlası ve başka yerlerdeki istihdam seçeneği eksikliği, işçileri, gecelerini birkaç kuruştan biraz daha fazla eden görevlerin peşinde harcamaya zorluyor. Mumbai ve Kinshasa gibi şehirleri kaplayan kendiliğinden fazlalıkların aksine, dijital alemdeki bu fazlalık stratejik olarak planlanmıştır. Mikro çalışma alanları, mevcut görevlerden daha fazla sayıda işçiyi çekmek, üretkenliği artırmak ve ücretleri düşürmek için düzenlenmiştir; bu, herkesin uzun çalışma saatleri ve gece boyu çalışma gibi kötü koşulları kabul etmesi gerektiği anlamına gelir. Yukarıdaki gibi hesaplar nadir değildir. Sahra Altı Afrika’daki mikro çalışma üzerine yapılan geniş bir araştırma, Kenyalı işçilerin haftada düzenli olarak 78 saat çalıştıklarını keşfetti.

Hızlandırılmış temponun ve daha uzun çalışma saatlerinin baskısı altında, hata ve yanlış yapmama çabası da zayıflama eğilimindedir. Yine de çok sayıda “bitmiş ürünün” kullanılamaz olacağını hâlihazırda bilerek çok sayıda benzer görevi birden fazla işçiye dağıtan talep sahipleri için, ödemeler düşük olduğu ölçüde, hatalar çok da endişe verici değildir. Talepte bulunanlar için önemli olan tek şey, yeterli derecede makul görevin, makul bir zaman diliminde yerine getirilmesidir.

İşlerin yeterince hızlı ilerlediğinden emin olmak için çoğu site, talep üreticilerinin görevlere belirli zaman sınırları koymasına izin verir; bunun ihlali ise sabit ödeme anlamına gelir. Leapforce‘ta (Appen tarafından 2017’de satın alındı), genellikle sitenin en büyük müşterisi olan Google Raterhub‘ın dış kaynaklı yaptırdığı [outsourced] tipik bir iş 30 saniye ile 15 dakika arasında sınırlıydı. Yine de bu kadar saygın müşterilere ev sahipliği yapmasına rağmen, Leapforce‘un platformu hantaldı ve sık sık aksıyordu. Genellikle, bir görevin yüklenmesi, tamamlanması için ayrılan süreden daha fazla zaman alıyordu. Buradaki sorun açık: talep oluşturan -bu durumda Google– tamamlanmış görevi almaya devam eder, ancak gecikmeli tamamlama nedeniyle de ödemeyi yasal olarak geri çekebilir.

Leapforce‘tan daha karmaşık sitelerde bile, çalışanlar, sunucu değişkenliği, zayıf bağlantı ve taleplerini düşmanca bir tavırla yöneltenlerin kaprislerine karşı savunmasız olmaya devam ediyor. Mechanical Turk’teki zaman kısıtlamaları ise yalnızca bir görevin ne kadar sürmesi gerektiğinin göstergesi. Ne var ki kısıtlamalar, maliyetleri düşürmeye istekli olan talep sahipleri tarafından tanımlandığından, aslında tamamlama süresi 30 dakikaya yakın bir görev 15 dakikalığı bir dolar olan bir görev gibi pazarlanabilir; bu gerçeği bir çalışan görev için 10 dakika harcamadan fark edemez. Bir kez yola çıktıktan sonra da geri çekilme, ödemeden feragat etme anlamına gelir.

Ayrılan zaman diliminde tamamlanmış görevlere bile çoğu zaman ödeme yapılmaz. Talep üreticileri tarafından “kalitesiz” olarak kabul edilenler de çoğu zaman basitçe reddedilmezler. Amazon Mechanical Turk‘ün ödeme sistemi üzerine yaptıkları çalışmada, M. Six Silberman ve Lilly Irani, bir fotoğraf etiketleme görevinin iki işçinin tamamlaması amacıyla iki kez yayınlanabileceğini tespit ettiler. İki işçinin de aynı yanıtları ürettiği durumda talep üreticisinin yazılımı her iki işçiye de ödeme yapabiliyor. Farklı cevaplar buldukları durumda ise yazılım görevi bir 3. kez paylaşabiliyor… Bu iş akışı içerisinde “çoğunlukta” kalan işçilere ödemeleri yapılıyor; “dışarıda kalanın” ise yanılmış olduğu varsayılarak ödemesi yapılmıyor.

Bu özel vakada, üç işçiden sadece biri maaşını kaybetmektedir. Ancak bunun ölçeği, yüzlerce işçinin aynı görevleri tamamladığı durumda çok daha büyüyebilir -lafın gelişi, 60 işçi ödeme alır, 30’u alamaz. Talebi üreten kişi, bitmiş herhangi bir görevin tatmin edici olmadığını kolayca iddia edip -standartları gerçekte ne kadar düşük olursa olsun- ödemeyi durdurabileceğinden, sistem, ücretli ve ücretsiz emek, metalaştırma ve meta olmaktan çıkarma arasındaki sınırları kolayca bulanıklaştırır.

Protesto kudretinden yoksunluk

Demek ki sömürü sistemi, Viktoryan emsallerine kıyasla gaspa çok daha uygun dijital “sweatshop”lar aracılığıyla öç almak üzere geri geliyor. Muğlak yazılım mimarileri, ücret hırsızlığı miktarındaki nicel değişikliği nitel bir kaymaya dönüştürür, bu sayede artık sistemik bir ölçekte yaşanmakta olan gündüz soygunu, ücreti gülünç bir şekilde takdire bağlı bir ödül haline getirir. 19. yüzyıldan kalma bir tekstil atölyesinde ücretleri kimin, nerede ve ne zaman ödediğine ilişkin belirli bir düzeyde tesis edilmiş olan güvenilirlik, işçilerin en azından -grev veya yasal işlem için gerekli bir adım olan- hırsızı teşhis edebilmeleri anlamına geliyordu. Bugün bile bedeller genellikle bilindik, tek bir işveren tarafından ödeniyor, ki bu işçi muhalefeti için nispeten kolay hedef demek -işten ayrılarak azalan parça başı ücretlere karşı mücadele vermiş ABD tekstil işçilerinin 1934 genel grevini düşünün. Mikro çalışma sitelerinde ise işyeri yoktur. Bir gün içinde bile birden fazla “işveren” vardır ve bunlar tamamen anonim kalıp -opak arayüzlerin arkasına gizlenip- işçiyi kimin için çalıştıkları bilgisinden mahrum bırakırlar.

Platformlar ücret sözleşmesi ihlallerini teşvik edecek şekilde düzenlenmeselerdi, sözüm ona “kötü” talep sahipleri ödeme yapmayı reddedemezlerdi. Platformlar, aracı statülerini korumak için “tarafsızlık” kisvesi altında çalışır ve işçiler ile talep üreticileri arasında anlaşmazlıklara müdahil olmayı reddederler. Serbest piyasa doktrininin partizan tarafsızlığı burada absürt kayırma seviyelerine evrilir – talep üreticilerinin kullanılamaz halde olan görevler için ücretlerini geri çekmesine izin verip aynı anda onlara tam fikri mülkiyet hakları bahşeden bir tarafsızlık; talep üreticilerine tam bir anonimlik sunan ancak işçilerle ilgili ayrıntıları herkesin bildiği; bu durumun talep üreticilerinin kafalarına göre gelip gitmelerine müsaade ettiği ama işçileri ödeme bekleme süresi tuzağına düşürdüğü bir tarafsızlık.

Appen ve Lionsbridge gibi iyi düzenlenmiş kitle işi siteleri uzun vadeli müşterileri cezbeder, ancak bu müşterilerin platformda kalma zorunluluğu yoktur. Bu, talep üreticilerinin ödeme yapmadan kolayca ortadan kaybolabileceği, işçilerin ise, ücretlerini alana, ki bu süre bazı durumlarda bu siteye girişten 30 gün sonraya kadar uzayabilir veya ödeme bakiyeleri belirli bir tutara ulaşana kadar beklemeleri gerektiği anlamına gelir.

Bu genellikle, ücretin, işçinin daha eline alma şansı bulamadan kayıplara karışması anlamına gelir. Mikro çalışma siteleri tarafından alınan daha acımasız önlemlerden biri de, sitenin kurallarını baltaladığı düşünülen biçimlerde protestolarda bulunan veya hareket edenlerin hesaplarını, genellikle tek bir kelime bile etmeden kapatmaktır; bu, kalınan süre boyunca kazanılmış tüm ücretlerin kaybedilmesi anlamına gelebilir. Platformdan atılma, genellikle görevi kötüye kullanma emareleri olarak görülen -yazılımdaki aksaklıklar veya çalışan tarafından adres veya banka bilgilerinin değiştirilmesi tarzı sözüm ona “hatalar” gibi-  daha masum faaliyetlerin sonucudur.

Kapitalizmin tarihi, hiç de kolayca yadsınamayacak biçimde, kazançlı işler aşınmış olsa dahi, ücretli yaşamın disipline edici çerçevesiyle yavaş yavaş uzlaşmaya varan bireylerin tarihidir. E. P. Thompson’ın 1967 tarihli “Zaman, İş-Disiplini ve Sanayi Kapitalizmi” başlıklı makalesinde belirtmiş olduğu gibi: “bu yöntemlerin hepsiyle – işbölümü; emeğin denetimi; para cezaları; çanlar ve saatler; para teşvikleri; vaazlar ve eğitimler; panayırların ve sporların bastırılması – yeni çalışma alışkanlıkları şekillenmiştir.”

Bugün düzenli çalışmaya elverişli alışkanlıklar oluşturmayı amaçlayan bu tekniklere hesap kapatma ve açık puanlama sistemlerini ekleyebiliriz. Bu teknikler, “işverenlerin” hiçbir uyarıda bulunmadan işçileri işten çıkarmasına etkin bir şekilde izin vererek, dünden farklı olarak artık algoritmik karar alımının nesnel bahaneleriyle, çalışma dünyasını Viktorya İngiltere’sine benzeyen bir noktaya doğru tekrar geri taşıyorlar.

Puan sistemleri, talep üreticilerinin çalışan performansını sayısal olarak ölçmesine olanak tanıyan bir nesnellik cilası satıyor. Ancak bu uygulamalar, tıpkı hesap kapama uygulamaları gibi, kendi meşrebince tarafgirlerdir. Bunların nasıl ele alındığı, platformdan platforma farklılık gösterse de siteler, işçilerin önceki çalıştıkları talep üreticileri tarafından verilmiş ve öbür talep üreticilerinin potansiyel iyi veya kötü performansları belirlemelerine olanak sağlayan kamuya açık bir toplam “puan”a sahip olması zorunluluğu koyma eğilimindeler. Sadece birkaç istisna, Ustalık derecesinin baş döndürücülüğüne ve bu derecelerin getirdiği daha iyi ücretli görevlere erişebilir. Öte yandan çoğu işçi için durum ya safi kötürümlük ya da merdiven aşağı düşen puanlarını eli kolu bağlı izlemekten ibaret. Bu yüzdendir ki metrikler, genelde yeniden iş bulma ile haklardan mahrum etme arasındaki farkı temsil eden, gaddar bir nitelik kazanır.

Microworkers sitesinde, yüzde 75’in altına düşen bir onay derecesi (“geçici başarı oranı”), 30 güne kadar işlere erişimi engeller. Bu örneğin gösterdiği gibi, bir işçinin notları, özellikle katı veya düşmanca talepte bulunan bir kişinin elinde zarar görürse, işçinin itibarı düşer ve daha fazla iş bulma olanağı azalır.

Yani ortada, Google ve Microsoft gibi şirketlere ölçüsüz bir anonimlik ve hareket kabiliyeti bahşeden, onlara, makul olmayan zaman kısıtlarına yenilen görevlerin ödemelerini durdurma izni vererek işçileri âtıl, ortada ve birçok bakımdan protesto kudretinden mahrum bırakan bir yapı mevcut.

Ne tam bir iş gibi; ne de tam bir işçi

Bu gizli taktiklerin yanında ücretleri düşürmenin daha çiğ biçimleri de var. Örneğin birçok platform, yalnızca parasal olmayan “ödüller” ile ödeme yapar. Picoworkers‘da ücretler Amazon hediye kartları ve kripto para birimi halinde, Swagbucks’ta Walmart kuponları ve Starbucks fişleri halinde ödenir; InstaGC çalışanı ise, cadde markalarının hediye kartları arasından seçim yapar. Bir röportajda, Crowdflower‘ın kurucusu, şirketin ödemeyi “çeşitli çevrimiçi ödül programlarının puanları ve video oyunu kredileri” olarak yaptığını açıkça belirtti.

Fişler ve jetonlar teknik olarak meta olsalar da (ödemenin tamamen meta olmaktan çıkarılmasından kaçınılması amaçlı), para olarak pek tanımlanamazlar. Ücretin para halinde ödenmesinin iyi gerekçeleri var. Kapitalist sistemin ölçüm standardı [numéraire] olarak para, diğer tüm metalarla değiştirilebilir. Ve Amazon, “Her Şeyin Mağazası” olduğunu – yani tıpkı para gibi, şirket formunda bir tür evrensel eşdeğerlik – iddia edebilirken, hediye kartları hâlâ dolar kadar evrensel değil. Bir fiş, değişim alanını belirli bir firma tarafından satılan ürün veya hizmetlerle sınırlandırır ve bu nedenle bir işçinin günlük ihtiyaçlarının karşılanabileceği araçları azaltır. Kimse sadece Starbucks ile hayatta kalamaz.

Büyüklüğü ve coğrafi kapsamı göz önüne alındığında, Mechanical Turk bu açıdan belki de en ilginç olanları. Dünyanın her yerinden işçiler platformu kullanıyor, ancak yalnızca sınırlı sayıda kişi banka havalesi yoluyla ödemelere erişebiliyor. Çoğunluk, Amazon’un ifadeleriyle, “ödül olarak … hediye kartlarından yararlanmak” durumunda. Bu son derece ırksallaştırılmış bir sistem: platform çoğu Avrupa ülkesine banka havalesi seçeneği sunarken, Küresel Güney’deki -Botsvana, Katar ve Güney Afrika gibi- ülkelerdeki işçiler yalnızca hediye kartı puanları alıyor. Bu ülkelerde platform, görevlerin yalnızca Amazon tarafından sağlanan hizmetler ve ürünler için harcanabilen jetonlar için yapıldığı bir tür dijital şirket şehri görünümüne bürünüyor. En nihayetinde, emekleri için nakit alacak kadar şanslı olanların bile muhtemelen bu imkana erişimi çok az.

PHIL JONES   Autonomy isimli düşünce kuruluşunda araştırmacı. Work Without the Worker: Labour in the Age of Platform Capitalism başlıklı kitabı geçtiğimiz yılın sonunda Verso’dan yayımlandı. London Review of Books, the Guardian, the New Statesman ve Novara Media gibi yayınlar için düzenli olarak yazılar yazıyor.


*Phil Jones’un Work Without the Worker [İşçisiz İş] kitabından bir parça olan bu yazı, “When wage becomes wager: the dark side of microwork sites” başlığıyla Roar Magazine’de yayımlandı; Burak Ceylan textum için Türkçeye çevirdi.


[1] çevirmen notu: Amazon Mekanik Türk [Mechanical Turk]’ün öncülük ettiği çalışma biçimi olan mikroiş, ilk anlamıyla insanları resimlere etiketleme gibi makine öğrenimini geliştiren, görev tanımlı işlere verilen isim. Mekanik Türk platformu aracılığıyla Amazon, bu işleri dijital alanda kitlelere mal ediyor. Sistem, Turker adı verilen binlerce kullanıcının, ekranlarına düşen işleri parça başı mantığıyla tamamlamasına dayalı. Platform, gerçekleşen her işlemden belirli bir miktar kesinti yapıyor. Amazon’un yol verdiği bu iş modelini birçok farklı platform takip etti. Sonuç olarak bugün mikroiş, arama motorları, uygulamalar ve akıllı cihazlar için yapılan veri öğütme ve temizleme; sosyal medya uygulamalarındaki nefret içerikli paylaşımları kaldırma ve ürün etiketleme gibi geniş skalada, görev bazlı ve bilgisayar başından yapılan işleri tanımlamak amaçlı kullanılan bir kavram. Modelin yaygınlaşması ve birçok işin parçalara bölünerek dijital alanda kitlelere mal edilmeye başlanması, işin ve yönetimin [management] niteliği gibi birçok kritik tartışmaya yol açmakta. Yazar, kitabında etraflıca bu olgulardan söz etse de burada çevrilen kısım, işin temel teamülleri ve arkasında yatan sömürü mekanizmaları ile ilgili bize açıklayıcı bir çerçeve sunmakla yetiniyor.