Şimdilerde çoklu kriz dönemi olarak tariflenen, miladını 2008 krizi olarak kabul edebileceğimiz mevcut dönemin güç ilişkilerinin çözümlenmesi ve ona müdahale söz konusu olduğundaysa artık eleştirel uluslararası politik ekonominin de bir arayış içinde olduğunu açıkça ifade etmek gerekiyor.
Historical Materialism Konferansının bu yıl Kadir Has Üniversitesinde gerçekleşen İstanbul ayağı vesilesiyle yakaladığımız Alfredo Saad-Filho ile Burak Ceylan’ın gerçekleştirdiği bu söyleşi, çoklu krizin her kriz başlığını ayrı ayrı ele almak yerine, bu başlıkların ilişkiselliğini vurguluyor. Finansallaşma ile ekolojik yıkım arasındaki bağlantıyı hatırlatan Saad-Filho, neoliberalizm ile devlet arasındaki ilişkinin de altını çiziyor.
Ana akım talep yönlü enflasyon teorisine karşı çıktığı bu yazıda İlhan Döğüş’ün enflasyonun kaynağına yönelik eleştirisi, “enflasyonla mücadele” adı altında yürütülen somut politikalara da itirazı içeriyor. Paranın kaynağı nedir, devlet vergilerden mi harcama yapar, bütçe açığı ekonomi politikasının neden merkezinde, faizler artırıldığı halde enflasyon neden düşmüyor gibi gündelik yaşamımızın merkezine yerleşen sorulara yanıt arayan Döğüş, ana akım (ortodoks) yaklaşımların şehir efsanelerini de tek tek deşifre ediyor.
2008 kriziyle birlikte enflasyonla mücadelenin ötesinde yeni roller ve araçlar üstlenen merkez bankalarını tarihsel bir perspektiften ve güç ilişkileri boyutunu ihmal etmeden incelediği bu yazıda Derya Başarangil, devlet ile piyasaları birbirinden ayrı ele almamak gerektiğini vurgulayarak merkez bankalarının kriz müdahalelerinin, finansallaşmanın genel mantığı sürdüğü sürece küresel kapitalist işleyiş içerisinde onu dönüştüren ve var olan kriz eğilimlerini aşmaya yarayan bir kriz yönetim stratejisinin parçası olmaya devam edeceğini ifade ediyor.
ABD merkezli “siyasi kapitalizm” tartışmalarını ele aldığı bu yazıda Berkay Koçak, Robert Brenner’ın siyasi kapitalizmin “sermayenin kâr oranını saf politik güç ile belirleyen yeni bir birikim rejimi olduğu” tespitini açıyor. Koçak’ın tabiriyle, bu birikim rejiminde, klasik liberalizm paradigmasının en kor çekirdeğinde olan piyasa kapitalizmi (görünmez el), yerini kâr ve güç arasındaki ilişkinin siyasi kertede belirlenmeye başlandığı, bölüşümün yukarı yönlü ince bir mühendislik ile planlandığı ve sınıfsal bir uzlaşı olmadan kurulan yeni bir örgütlenmeye bırakıyor.
Göran Therborn’un 2024 Şubatı’nda New Left Review’da yayımlanan, kendisinin 2022’de yayımladığı bir yazıya Oliver Eagleton’ın yine aynı platformda getirdiği eleştirilere yanıt niteliğindeki bu makalesi, kendisine Eagleton tarafından yöneltilen “20. yüzyılın ufkuyla sınırlı kalma” eleştirisini, bir süredir çizdiği “kötümser” dünya analizini ekoloji, yeni jeopolitik çelişkiler ve eşitsizlikler üzerinden yeniden bir değerlendirmeye tabi tutarak yanıtlıyor. Kendi teorik konumlanışını Marksizm Artı (Marxism Plus) olarak konumlandıran Therborn’un bu yazısı, 20. yüzyıl ile 21. yüzyıl toplumsal formasyonları arasında kurduğu bağ ile günceli yakalamak anlamında önemli.
Sistemik birikim döngüleri yaklaşımı üzerinden Çin’i analiz ettiği bu yazıda Can Deniz Turna, 2008’den bu yana dünyada devam eden kriz halini, ABD ve Çin arasında artan rekabeti ve artan ticari/askeri gerilimleri Arrighi’nin yaklaşımını kullanarak anlamaya çalışıyor.
Nancy Fraser, Capital & Class’tan Jule Goikoetxea’nın sorularını yanıtladığı bu söyleşide toplumsal cinsiyeti, ırkı ve sınıfı emek kavramı çerçevesinde yeniden düşünerek kapitalizmin genişletilmiş bir tanımını ortaya koyuyor. Fraser, feminizmi, ırkçılık karşıtlığını ve sendikal hareketi birbirine sıkı sıkıya bağlı üç ayrı emek hareketi olarak ele almayı önerirken geri çekilmek, uzlaşmak ya da romantik tasarılar ortaya koymakla değil karşı hegemonik bloğun nasıl oluşturulacağı sorusuyla ilgilenmemiz gerektiğini hatırlatarak dikkatimizi “sosyalizmin kalbi ve ruhu” olarak tanımladığı toplumsal artık üzerindeki kolektif hâkimiyeti sağlamayı nasıl başarabileceğimiz sorusuna çevirmemiz gerektiğine işaret ediyor.