Bugün Gezi’yi televizyonlarda anlatmanın kenarından bile geçemiyorsanız, bunda Hatırla Sevgili’de kurulan anlatının da payı vardır. Elbette, çok kültürcülüğün apolitik de olsa iyi niyetlere sahip bir çerçeve olduğu düşünülebilir; tabii, bugün içinde yaşadığımız cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarından örülü olduğunu göz ardı edersek.
Devamını Oku →Türkiye’nin ilk kadın sosyalist milletvekili olmasının yanında ilk kadın siyasal parti genel başkanı ve ilk kadın sosyoloğu olma niteliklerini taşıyan Behice Boran, aynı zamanda Marksizm bilgisini Türkiye formasyon çözümlemeleriyle birleştirebilen ender sosyalistlerden. Gerek siyasal gerek kuramsal çalışmalarıyla Türkiye’de sosyalist mücadelenin önde gelen isimlerinden. Onun sosyolojik çalışmaları ile Marksist kuramsal çalışmaları arasındaki ilişkiyi ele aldığı yazısında Ezgi Günok, Boran’ın düşünsel seyrinin izini sürüyor.
Kapitalizme içkin ideolojik bombardıman ile gerçeğin öznelliği meselesi, birbirlerini durmadan yeniden üreten diyalektik bir süreçler bütününün oluşmasını sağlarlar. İşte tam olarak bu diyalektik yeniden üretme süreçlerini, kapitalizm lehine dengede tutan olgu, “öznel korku duvarları”dır.
26 Temmuz 1953. Batista Rejiminin stratejik noktalarından Moncada Kışlası’na Fidel ve arkadaşlarından oluşan 135 kişilik devrimci bir grup tarafından baskın düzenleniyor. Baskın, başarısızlıkla sonuçlanıyor. Fakat, 1 Ocak 1959’da zaferini bütün dünyaya duyuracak Küba Devrimci Güçleri, kurulacak yeni ülkenin ilk tohumlarını ekiyor. Küba’nın sosyalizm yolcuğunda önemli köşe taşlarından biri olan baskının 67. yıl dönümünde, ülkeye yönelik halen uygulanmakta olan “abluka”nın geçmişine bakıyoruz.
Bugün Gezi’yi televizyonlarda anlatmanın kenarından bile geçemiyorsanız, bunda Hatırla Sevgili’de kurulan anlatının da payı vardır. Elbette, çok kültürcülüğün apolitik de olsa iyi niyetlere sahip bir çerçeve olduğu düşünülebilir; tabii, bugün içinde yaşadığımız cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarından örülü olduğunu göz ardı edersek.
ABD’de bir emekçi halk partisinin kurulabilme ihtimali genel halk eylemliliğinin doğurduğu olanaklar neticesinde hiç olmadığı kadar sahicidir.
Dostoyevski’nin eserlerine beslediğimiz hayranlığın, onun üzerimizde bıraktığı etkilerin biçimsel ve fikirsel kökenlerinin soruşturulması, bize okurun eserleri alımlayış pratiğinde ortaya çıkan tavırlara ilişkin halen bir perspektif sunabilir mi?
Yoksulluk ile özdeş hale gelen bu (salgın) hastalıklar ile mücadele ise ancak bu hastalıklar kapitalizmin kendisini de hasta etmeye başladığı anda gündeme gelir.
Bir tiyatronun kulisinde bir gün bir yangın çıkar ve bunu fark eden palyaço hemen sahneye koşarak yangını seyircilere haber verir ama bütün seyirciler bunun palyaçonun bir numarası olduğunu zannedip kahkahalar ve alkışlarla karşılar.
Neoliberal yönetimlerin yaşadığı siyasi ve iktisadi krizin kendiliğinden demokratik dönüşümleri gündeme getireceğini varsaymak bugün itibarıyla fazlasıyla iyimser gözüküyor.
Eğer her şey bu denli kirlendiyse, kapitalizme bağışıklık kazanmış bir halk hareketi örgütlemek, her türlü bağışıklık için tek çaredir. Por siempre!
Korona öncesi kapitalizm, insan medeniyetinin normali olamaz.