DOSYA: “Teknoloji, İş ve Toplum: Günümüz Kapitalizminde Emeğin Görünümleri”

Çalışma biçimlerimiz, eğlenme faaliyetlerimiz, sosyalleşme alışkanlıklarımız dönüşüyor; deneyimlerimiz ve kimliklerimiz dâhil olmak üzere her şey, teknolojinin belirlediği bir algoritma içinde işlenerek kontrol edilebilir ve ölçülebilir hale geliyor. Öyle ki, Marx’ın meşhur sözünü şöyle değiştirmek bile mümkün görünüyor: Katı olan her şey verileşiyor.

İş’in ötesinde: Ücretli emek ve toplumsal dönüşüm

“Teknoloji, İş ve Toplum” dosyamız için bir araya gelen editörlerimiz, dosyada yer alan çalışmaların bir şekilde temas ettiği emek, ücretli emek, güvencesizlik ve esneklik, kapitalist işin günümüzdeki görünümleri ve bunun toplumsal yansımalarına dair çok temel meselelere farklı hatlardan yaklaşımlar sunmaya çalışıyor. Kübra Altaytaş’ın sorularını yanıtlayan Mutafa Çağlar Atmaca ve Burak Ceylan, bu tartışma ile okuru dosya hazırlık çalışmalarına dâhil ediyor, tartışmaya davet ediyor.

İşimizi çalan robotlar değil, kapitalizm

Robotların ve yapay zekânın “akıl almaz” gelişiminin işlerimizi elimizden alacağına ilişkin anlatı artık hepimizin mâlumu. “Otomasyon ve İşin Geleceği” başlıklı kitabı yakınlarda Türkçeye çevrilen Aaron Benanav tam da buna itiraz ediyor: Ona göre, işimizi elimizden alan robotlar falan değil; eskiden olduğu veya olması gerektiği kadar hızlı iş yaratamayan ve kalıcı bir iş ve ekonomik güvenlik duygusu oluşturamayan kapitalizm, sorunun ta kendisi. Kitabının çevrilmesi münasebetiyle görüştüğümüz Aaron Benanav, otomasyonun iktisadi tarihinden Evrensel Temel Gelir’e, teknolojinin komünist toplumun inşasındaki rolünden bu gelişimin Küresel Güney üzerindeki özgün etkilerine kadar birçok konuda Mustafa Çağlar Atmaca’nın sorularını yanıtlıyor.

Platform kapitalizmi

“Platform kapitalizmi” lâfını işitmeyen neredeyse kalmadı. Meseleye eleştirel yaklaşan literatürün demirbaşlarından biri haline gelen aynı adlı kitabıyla bu kavramın mucitlerinden Nick Srnicek, söz konusu kitaptan bir bölümün çevirisi olan yazıda, artık hepimizin günlük hayatlarını esir almış, kapitalizme sıfat olarak yakıştırılan platformların berrak bir analizini sunuyor. Oldukça aydınlatıcı bir giriş yazısı niteliğinde olan yazı, platformların işlevselliği ve piyasayla olan ilişkileri göz önüne alan sınıflandırmasıyla, platform kapitalizminin somut bir biçimde ele alınmasını ve açıklanmasını amaçlıyor.

Platformlaşma ve Türkiye kapitalizmi: Bir eşitsiz gelişim öyküsü

Sermaye birikim süreçlerindeki konumları, pazar hâkimiyetleri, devlet nezdinde elde ettikleri güç ve emek piyasasında yarattıkları dönüşümlerle dijital platformlar kapitalizmi (ve hayatlarımızı) baştan aşağı dönüştürüyor. Platformların etkisiyle üretim süreçlerinden ticaret ağlarına birçok alanda yaşanan dramatik değişimlerin günümüz toplumları üzerindeki çok boyutlu sonuçlarını tartıştığı bu yazıda Melih Yeşilbağ, ABD ve Çin gibi teknoloji devi olarak bilinen coğrafyaların sınırları dışına yayılan bu dönüşümü, Türkiye örneğinde ele alıyor.

“Dijital feodalizm” ve sınıflar

Teknoloji mefhumunun İş ve Toplum ile ilişkilenmesini sınıf ilişkileri bağlamında anlama çabalarına Özgür Yılmaz literatürde tartışılagelen Dijital/Tekno Feodalizm kavramını masaya yatırarak katkıda bulunuyor. Dijital feodalizm ve sınıflar tartışmasını, dijital feodalizmde sınıfları haritalandırarak derinleştirmeye çalışan yazı, kolektif direnişin imkânlarını ve sınırlılıklarını, son dönemdeki direnişlerin sınıfların görünürlüğüne ne ölçüde imkân verdiğini de inceliyor.

Sınıf mücadelesinin yeni bir cephesi: Bilişim-İletişim Teknolojileri   

Günümüz bilişim-iletişim teknolojilerinin “neo-Taylorize” edici etkilerini Kurumsal Kaynak Planlama sistemlerini odağına alarak inceleyen bu yazıda Fuat Filizler, söz konusu teknolojilerin emek ve yaşam süreçleri üzerindeki parçalayıcı etkilerini tartışıyor. ERP sistemlerinin kullanımından veri işleyişe, kapitalizmin yeni araçlarının genel bir portresini sunan yazar, tartışmayı Türkiye sağlık sistemi vakasında özelleştirerek meseleyle ilgili somut tespitler de yapıyor. Yazı, bilişim-iletişim teknolojilerinin, tüm parçalama girişimine karşı emeğin daha ileri toplumsallaşma biçimlerini de ortaya çıkardığı iddiasından hareketle, bu teknolojilerin yeni bir toplumsallığı inşa edecek sınıf mücadelesinde kullanılmasının olanaklarını da sorguluyor.

Emeğin geleceğine evden bakmak: Covid-19 pandemisinde hane ilişkileri ve sınıfsal dönüşüm

Uzaktan çalışmanın sınıfsal niteliğini ele alan bu yazısında Özlem İlyas, Covid-19 pandemisinin ardından hızla yaygınlaşan freelance iş ve uzaktan çalışma biçimlerinin hanenin kendisini, sınıfsal sömürüyü, bakım emeğini, yeniden üretimi, cinsiyet ilişkilerini ve öznellik biçimlerini nasıl etkilediğini tartışıyor. Yazarın pandemi ile birlikte uzaktan çalışmaya başlayan emekçilerle yaptığı görüşmelere dayanan bu çalışması, mevzubahis dönüşümle birlikte geniş ve çeşitli bir alana yayılan sınıfsal çatışmayı belirleyen toplumsal süreçlerin çoklu yapısına ve bu dönüşümün içerisinde yer alan mücadele etme, farklı olanı arzulama ihtimalini vurguluyor.

Dijital işçiye mektup

Dijital emek, bedenlerimizi yorgun ve tükenmiş hissettiriyor, zihnimizi karıştırıyor ve duygusal olarak bizi yıpratıyor. “Dijital emekçilere” seslendiği bu mektubunda Wark, dijital emeğin bedensel ve duygulanımsal maliyetlerine dikkat çekerken kafelerin armut koltuklarında “kendini gerçekleştiren”, dünyayı geze geze çalışan dijital işçi imajının ardındaki uykusuz saatleri, göz torbalarını ve özgürlük kılığına bürünmüş güvencesiz ve esnek yaşamları da ortaya koyuyor.

Dosya çağrısı: “Teknoloji, İş ve Toplum”

Bize öyle geliyor ki, çalışma ve istihdam ilişkilerinde gözlemleyebildiğimiz bu “yeniliklerin” ve “gelişmelerin” yanı sıra kapitalist üretim ilişkilerinin doğası gereği dayattığı gereklilikler uyarınca birtakım sürekliliklerin de izi sürülebilir.

Yokluğuyla oradaydı! Türkiye’de neoliberalizm, işçi sınıfı ve siyaset

Neoliberal dönemde sınıf bilincinin gelişimine dair handikapları aşma becerisi, 2021 yılının sonu itibariyle yükselişe geçen işçi eylemlerinin ne derece anlamlı siyasal sonuçlar üretebileceğinin de ölçütü olacak. İşçi sınıfı tekrar güneşin altındaki yerini alırken sosyalizme dair hafızayı da tazelemek, sosyalizmi emekçi sınıfların kurtuluş paradigması olarak yeniden canlandırmanın yollarını aramak, bu mücadelelere katkı sunmak için iyi bir seçenek gibi görünüyor.

Ekonomi-politik ayrımında neyi seçeceğini seçme sanatı olarak toplumsal mücadele: Politik seçimler üzerine bazı notlar

Sağın karşısında kazanılan anti-neoliberal zafer ve mevcut tarihsel sınırlılıklar arasındaki gerilimde, o tarihsel sorudan kaçış yok: Seçimler ile mevcut düzeni değiştirmek mümkün mü?
Emekçilerin iktidar bloku içerisinde kurucu bir unsur olmadığı günümüz dinamikleri göz önüne alındığında bu yazının kaleme alınmasına sebep olan temel motivasyon, modern ‘burjuva’ devleti, oluştuğu tarihsel zemin olan Fransız Devrimi’nden koparıp burjuvaziye mâl etmenin, burjuva ideolojisinin emekçiler aleyhine en büyük tarihsel kazanımlarından biri olduğunun düşünülmesidir.

Pusulanın yönü, sınıfın gücü

“Sandık, Sokak ve Ötesi: Türkiye’de Siyasallaşma Biçimleri” başlıklı dosya kapsamında Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Hem Türkiye’de emekçi sınıfların siyasete yaklaşımını hem de halkçı-demokratik güçlerin önümüzdeki sürece nasıl yanıt verebileceğini konuştuk. Bir solukta okunacak bu söyleşide Gürkan, hem mevcut iktidarın ‘olağanüstü’ adımları karşısında gelişecek ittifaklara hem de son dönemde yükselen fiili direnişlere dönük sorularımızı yanıtladı.

Anadolu’yu gezen bir direniş silsilesi

İşçi sınıfının siyasal eylemselliği üzerine odaklanan bu söyleşide konuğumuz, son zamanlarda gelişen işçi direnişlerinin etkin isimlerinden biri olan Umut-Sen Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu. Halil Can İnce ve Ulaş Taştekin’in yürütücülüğünde gerçekleşen bu söyleşide Aksu, direnişçi işçilerin siyasetle ilişkisine ve özellikle Anadolu’daki işçilerin karşı karşıya kaldığı cendereye ilişkin sorularımıza içtenlikle yanıt veriyor.

Hiper-politikadan tekrar post-politikaya

Anton Jäger’in yakın zamanda ortaya attığı “hiper-politika” kavramına bir eleştiri sunma amacı güden ve hiper-politikaya karşı “post-politika” kavramında ısrar eden Özgür Umut Baz’ın bu yazısı, kavrama dair birtakım tarihsel ve teorik mülahazalar yaparak kapsayıcı bir tanım ortaya koymaya çalışıyor ve Jäger’e yönelttiği eleştirilerle post-politikanın “sona ermek” bir yana, çok daha kalıcı bir durum olduğunu iddia ediyor.

Claude Lefort, demokrasi ve iktidarın boş yeri

Bugün demokrasi üzerine yeniden düşünmeyi zorunlu kılan koşullar onun sembolik ve siyasal anlamına da dönüp bakmayı gerektiriyor. Lefort bu zorunluluğu demokrasilerden totalitarizme geçişi anlamak için hissetmişti. Günümüzde de siyaset teorisi, neoliberalizmin halkın egemenliği idealiyle kurduğu göstermelik bağı ve kitlelerin halk olma, kendisini bir topluluk olarak tarif etme karakteri üzerinde yarattığı tahribatı anlamak için bu sembolik dönüşümü yeniden ele almalı.

Lenin’de proletarya hegemonyası: İşçi sınıfının öncülüğü

Alan Shandro’nun “Lenin ve Hegemonya Mantığı: Sınıf Mücadelesinde Siyasal Pratik ve Teori” başlıklı Lenin anlatısı, kendisinden öncekilerin iddia ettiğinin aksine, onun hakkında söylenebilecek sözlerin tüketilmesinin zor olduğunu okuyuculara hatırlatıyor. Kitabın 1970’lerde adeta yeniden keşfedilen “hegemonya” kavramının Leninist “proletarya hegemonyası” biçimindeki halatlarını belirginleştirme çabası devrimci teori açısından nitelikli bir müdahale.

Neoliberal çağın devrim provaları ve çıkarılması gereken dersler üzerine

Neoliberal devletlerin dayattığı önceliklere karşı yaygın ve aktif bir direnişe tanık olmamıza rağmen, bu direniş özgürleşme ve demokratik kontrole dayalı alternatif projelerin zayıflığı ile de maluldü. Kısmen “yalıtılmışlık” faktörü yüzünden kısmen de eski özgürlük dilinin bir kıymet-i harbiyesinin olmadığına inanılması ve yeni bir dilin de henüz üretilememiş olması yüzünden, bu projelerin güdük kalmış veya ancak belli bir ölçüde geliştirilebilmiş olduğunu görüyoruz.

Dosya çağrısı: “Sandık, Sokak ve Ötesi: Türkiye’de Siyasallaşma Biçimleri”

Siyasi pratik ve sokak üzerine konuşmak, meseleyi siyasal olan’ın ve siyasetin doğrudan görünüm ve biçimlerinden başlayıp çok daha dolaylı, alternatif, saklı biçimlerine kadar geniş bir konu yelpazesinde ele almayı gerektiriyor. Bununla birlikte, sokak’ın ve genel olarak hayatın çeşitli uğraklarının siyasal muhtevası üzerine düşünmek de bir o kadar önem kazanıyor. Bu minvalde çağrımız, dosyanın ana sorunsalıyla bağlantı kuran çeşitli katkılara açık.