Siyaset konuşmamak üzerine

Hakikatin esamesinin çoktandır okunmadığı yerde, edilen her sözün “kanaatlerden bir kanaate” dönüştüğü, değişken kanaatlerin bir diktatörlüğü altında yaşıyoruz. “Sözün gücü” denen şeyden artık bahseden yok, daha ziyade bir söz enflasyonu var şimdi. Öyle ki bu gürültü, konuşanın kendi sesini dahi işitmesine imkân vermiyor. Ulus Baker’in yerinde ifadesiyle bir “gevezelikler toplumu” bu. Peki, bunca kuru gürültünün arasında, sessizliğin bir değeri olabilir mi? Mustafa Çağlar Atmaca, bu kısa yazısında, Ulus Baker’den Hikmet Kıvılcımlı’ya, Gramsci’den Marx’a metinlerarası bir gezintiyle, sahici bir ses işitmek, konuşmaya da değerini geri kazandırmak için bir “suskunluk siyaseti” öneriyor.

Devamını Oku »

Dosya çağrısı: “Teknoloji, İş ve Toplum”

Bize öyle geliyor ki, çalışma ve istihdam ilişkilerinde gözlemleyebildiğimiz bu “yeniliklerin” ve “gelişmelerin” yanı sıra kapitalist üretim ilişkilerinin doğası gereği dayattığı gereklilikler uyarınca birtakım sürekliliklerin de izi sürülebilir.

AKP’nin emek rejimi, otoriterleşme ve Türkiye’nin zombi neoliberalizmi

Türkiye’de neoliberal kalkınma modeli 2010’larda bir zombiye dönüştü. Sermaye ve servet birikimi süreçlerini demokratik talep ve kısıtlardan izole etme uğraşı ile mevcut emek rejimi Türkiye’de neoliberalizmi hâlâ canlı tutuyor. Zombinin ölü kısmı ise bir zamanlar emekçi sınıflara verilmiş olan refah ve sınıf atlama vaadi. Bu vaatlerin boşluğu, özellikle pandemi koşullarında artan şekilde görünür hale gelirken, bu durum hem mevcut kalkınma modelini hem de otoriter rejimi zayıflatmaya devam ediyor.

Tarihi sihirli kutuya sığdırmak: Hatırla Sevgili

Bugün Gezi’yi televizyonlarda anlatmanın kenarından bile geçemiyorsanız, bunda Hatırla Sevgili’de kurulan anlatının da payı vardır. Elbette, çok kültürcülüğün apolitik de olsa iyi niyetlere sahip bir çerçeve olduğu düşünülebilir; tabi, bugün içinde yaşadığımız cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarından örülü olduğunu göz ardı edersek.

Spinoza’nın duygular öğretisi

Duyguları neden dikkate almalıyız? XVII. yüzyıldan bir filozof, güncel siyasal yaşantımızı anlamak için bize nasıl bir fayda sağlayabilir? Bir ekonomi, mal ve hizmetlerin yanı sıra duygularımızı ve arzularımızı da üretiyor olabilir mi? Mustafa Çağlar Atmaca’dan "Duygulanımsal bir Ekonomi için Notlar" yazı dizisinin ilk bölümü...

Marksizm ve özgürleştirici siyaset

Bugüne ilişkin bir soruya, tanık olduğumuz ayaklanmaların umulan dönüştürücü kudrete sahip olamamalarının doğurduğu hayal kırıklığına yanıt verebilmek için geçmişe doğru bir adım atan Asad Haider, yirminci yüzyıla uzanarak özgürleştirici siyaset bağlamında başarı ve başarısızlığın ne anlama geldiğini tartışıyor. Marksizmin bu yüzyıldaki krizinden günümüze sıçrayan düşünür, geçmişin prosedürlerinin değil, içerdiği yaratıcı keşfin tekrar edilmesine ihtiyaç olduğunu vurgulayarak özgürleştirici siyasetin halkın kudretine dair verilecek bir kararla başladığını söylüyor. Duncan Stuart'ın sorularını yanıtlayan Haider'in "Marksizm ve Özgürleşme" başlığıyla yayımlanan söyleşisinin ilk bölümü.

Zalim İyimserlik üzerine

“Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği...” Geçtiğimiz yıl 28 Haziran’da kaybettiğimiz, Cruel Optimism, Desire/Love, The Hundreds gibi kitaplarıyla bildiğimiz Lauren Berlant’a göre bu zincire bir de “iyimserliğin zalimliği”ni eklemek gerekiyor. Siyasal düşüncenin kurucu metinlerinde bulduğumuz ama sonra günümüze dek uzun yıllar boyunca “unutulan”; aklın ve rasyonel eylemin karşısında bireysel, içsel, özel olanın alanına sıkıştırıldığı için siyasal/toplumsal olarak görülmeyen duyguların hiç de öyle basitçe “bireysel” meseleler olmadığını gösteren çalışmalarıyla siyasallığa ve duygusallığa dair kavrayışımızı besleyen Berlant’ı ölüm yıldönümünde, Cruel Optimism (Zalim İyimserlik) kitabı üzerine yazdığı bu kısa ama yeğin metniyle anıyoruz.

Yorgunluk Virüsü

Covid-19, toplumsal patolojik fay hatlarını derinleştiriyor, hâlihazırda “tükenmiş” toplumumuzu daha da yıpratıyor ve bizi toplu bir hâlsizliğe sürüklüyor. Bu sebeple, koronavirüsün “yorgunluk virüsü” olarak anılması da gayet yerinde olur. Yakında virüsü alt etmek için yeteri kadar aşımız olacak, lakin depresyon pandemisi için aynı şey geçerli değil.

Hava, su, laiklik: Deniz Parlak ile Söyleşi

Dr. Deniz Parlak ile kitabı “Laikleşme Sürecinde Camiler: Geç Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e” üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşide, hem Türkiye’de laikleşme tartışmasına hakim paradigmalardan sıyrılarak eleştirel bir bakış açısı sunmanın imkanlarını hem de 2020 Türkiye’sinde laikliğin anlamını iktidar ve sermayenin din ile ilişkisi, eğitim, kadın mücadelesi ve Ayasofya meselesi gibi güncel sorular etrafında değerlendirmeye çalıştık.